Bir ömür sevsek de doyamayacaklarımıza; yeni yılda bir ömürlük sevmek üzerine

Aşk, sandığın kadar değil, yandığın kadardır.” Mevlana Celaleddin Rumi

Yeni yılın ilk yazısına ilk heyecanına ve benim için de geçerli olan ilk “macerasına” hoş geldiniz…

Genel olarak söze başlamak en zor olanıdır, yazıya başlamak da böyle. Bir kez başladığınızda adeta bir trene binip de bir sonraki istasyona kadar her ne olursa olsun sizi durdurabilecek bir gücün olmadığını bilmek gibi akış sizi alıp götürüverir. Şimdi sizlerle bineceğimiz bir tren hayal edelim ama işte konu tercihi yapmaki “hangi trene” bineceğimiz tercihini yapmak kadar zor oluyor. Çünkü çokça yol var, çokça olasılık var. Seçmek demek maceranızı yani sizi tanımlıyor bir yerde…

Ve bu yazı yeni yılımızın bu güzel yepyeni 2018 yılımızın ilk yazısı ve bence bu yüzden özel olmalı… Hani nasıl girersek öyle devam edermişiz ya (ki çocukluğumuzdan beri bizlere öğretilen budur) ben bu yazımla başlıyorum 2018’e sizlerle birlikte…

Ben bu yazımla başlıyorum 2018’e sizlerle birlikte…

İnanıyorum ki yeni yılımızın ilk yazısı bizler için çok özel olan bir yerden gelmeli; kalbimizden, sevmekten, âşık olmaktan yani kısacası hayata dair tutkularımızdan. Şimdi ben sevmeye henüz yeni heyecanlar ile başladığımız bu yılda bambaşka bir noktadan bakmak istiyorum. Bir ömür boyunca bizlere sevmek hakkı verilen kavramlara detaylı bakalım istiyorum. Zamanın geçip de bizlerin hiç fark etmediklerimize…

Örneğin anne ve babamızı sevmek hakkımıza. Ne şanslıyız ki hayatımızın bir bölümünde bizimle birliktedirler (ki bunun ilk 5-6 yılını hatırlayabilecek kadar gelişmiş bile olamıyorum), aslında bir ömür onları sevebilmek hakkımız vardır… Ne yaparız peki, üç gün geçer hal hatır sormayız değil mi? Bu yaşa geldiklerinde hayatlarını bir günlerini nasıl geçirdiklerini hangi arkadaşları ile nasıl sohbet ettiklerini bilmeyiz… 

Hangi rengi sevdiklerini, gençliklerinde gitmeyi sevdikleri yerlere yeniden gitmek isteyip istemediklerini, örneğin evlenmeden önce hangi gönül maceralarını yaşayıp da üzüldüklerini, bugünlere nasıl geldiklerini… Hayat değiştikçe hangi tecrübeleri edindiklerini, son dönemde en çok neye sevindiklerini, en son ne için ağladıklarını… Bunların hepsini “bilmek” ve onları bunlarla birlikte sevmek şansımız varken, bir ömür görmezden gelmeyi tercih ederiz…

Bir ömür boyunca bizlere sevmek hakkı verilen kavramlara detaylı bakalım istiyorum…

Sonra pişmanlıklarımız vardır, çoğu zaman reddettiklerimiz… Yıllar önce beni aldattı, unuttu, beni incitti dediklerimiz… Kendimizi bir ömür sevmeyiz atlayıvermişizdir hatalarımızla, yanlışlarımızla, yaşadıklarımızla, yaşamak isteyip te yapamadıklarımızla… Belki o gün hayal etmeyip de bugün elde ediverdiklerimizle… Aşkı arayıp da incinmekle kavrulduğumuzda kazandığımız olgunluğun güzelliğini de sevemeyiz değil mi? Oysa bir ömür bahşedilmiştir bizlerle sırf kendi kendimizi doya doya tanıyalım doya doya hatalar yapalım ve yine bunlarla birlikte önce ve herkesten önce kendi kendimizi sevelim diye…

Bu kadarı ile bitmez, bir de verdiğimiz kararlarımız vardır. Bugün birlikte olduğumuz sevgilimiz, belki her sabah artık aramızdaki heyecan bitti diye söylene söylene uyandığımız eşimiz… Hayat aslında işte onlarca gün kısmet eder bizlere bir ömür boyu sevebilmek için ama gözlerimizdeki “sıkıldım” bakış açısı neyi göstermektedir?  Sadece kalbimizi kapatmaya yarar değil mi? Aslında bir anlık “bakabilmek” yani içimize işleyen bir bakışı bilebilmek bile “zordur” çünkü biz sıkılmış olanızdır… Hayattan sıkılmaya hakkımız olduğuna inanmışızdır… Henüz yitirmiş olmak dersi ile karşılaşmamış olanızdır… Değerini “çok geç” anlayabildim, gidince görebildim demek için hızla bir duvara doğru koşanızdır…

Oysa sevmek bizim hayatlarımızın bir parçasıdır. Sadece insan sevgisi değildir burada anlatmak istediğim, doğaya olan sevgi vardır… Dünyayı görmek üzere olan tutkumuz vardır sonra, bazen gerçekten düşünürken bulurum kendimi…Ömrüm, tüm dünyayı, görmek istediğim her yeri görmeye vefa edebilir mi? 

Oysa sevmek bizim hayatlarımızın bir parçasıdır.

Ve biz bir ömür sevmek üzere bu güzel dünyaya gönderilmiş olsak da zamanımızı işte sevdiklerimiz yerine bizi “sınırlayan” düşüncelere odaklanarak geçiririz. Evet, seyahate çıkmak istiyorum ama zamanım yok, çocuklar biraz daha büyüsün, işler biraz daha azalsın, bu yıl değil de iki yıl sonra, hastalıklar iyileşsin… 

Bir ömür sevmeye doyamayacağımız hayallerimiz hayat boyu “hayal” olarak kalıverir… Sevmek bu değildir oysa sevmek içinde eylem barındırır. Her ne olursa olsun o hayalin, o aşkın, o kişinin, o eylemin içinde olmaktır sevmek… Ve bir ömür verilmiştir bizlere çok ama çok sevmek üzere. Her nerede nasıl olursak olalım ve en önemlisi hangi yaşta olursak olalım mutlaka çok ama çok sevmek üzere donatılmışızdır…

Bir ömür boyunca sevip de doyamayacaklarımız işte böyle kıymetlidir, hayatta bulabileceğimiz tüm mücevherlerden ve tüm güçlerden çok ama çok daha derindir varlıkları… Onlar bu dünyada bulunmamıza sebep olanlardır, onlar bu dünyaya geçtiğimiz zaman boyunca küçük de olsa bir şey katabilmemiz için bize “şans” tanıyanlardır…

Bugün ve yeni yılın bu ilk yazısında bu satırları okuyorsanız, bu yılı “bir ömür boyunca sevip de doyamayacaklarınıza” adamanızı dilerim. Bu anneniz olabilir, bu babanız olabilir, çok sevdiğiniz eşiniz ve çocuklarınız olabilir, arkadaşlarınız olabilir veya çok ama çok severek yaptığınız bir hobiniz olabilir… Bu yıl bir ömür boyu sevip de doyamayacaklarınızı bir ömür bu yıl bitecekmiş kadar çok sevmeniz dileklerimle…

Bir ömür sevip de doyamayacaklarımız için gelsin… Sizi seviyorum…

 

İlginizi çekebilir: Hayat sizi her daim çok ama çok seviyor

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam