Aşka aşık kadınlardık biz, sevgiye sevdalandık

Sevmeyi seven kadınlardık biz, aşka sevdalı. İçimizde kocaman sevgi vardı, öyle büyüktü ki bu sevgi, küçücük yüreklerimize sığmıyor, hatta bedenimize bile sığmıyor taşıyordu. O yüzden; paylaşmak istedik, sarmak istedik, hissetmek istedik mümkünse iliklerimize kadar. Çoğu kez bile bile girdik bu sevdalara, göre göre ama görmemezliğe gelerek, kandırıldık kendimiz tarafından, zira biz, olmazı oldururuz sandık her defasında. Ne kadar zor olabilirdi ki? sadece bir ‘sevda’ ya sahip olmak?

Karşımıza çıktığında, hani ilk gördüğümüz anda ve aslında her defasında “O” sandık. Bu işte dedik! Sevgimi verebileceğim kişi bu olmalı!

Çünkü biz kadındık, tabiat bizi annelik özelliği ile taçlandırmıştı, doğuralım ya da doğurmayalım hepimiz anne kadınlardık, ‘anne’ demek ‘sevgi’ demekti, hem de en şefkatlisinden, hamurumuzda bu vardı…Tek ihtiyacımız olan şey sevecek biriydi…

Ah o sevgi!…Hayat boyu aradık onu ve bulduğumuzu sandığımızda balıklama daldık o sandığımız şeye, başladık “O” sandığımız kişiye yüklemeler yapmaya; gördüğümüz ilk umut veren ışıkta “ne kadar da temiz kalpli dedik” (değildi aslında), ne kadar düzgün bir hayatı var dedik (yoktu aslında), nasıl da hazmetmiş, doymuş dedik (aç’tı aslında), kötü günümde de benimle olur dedik (olmazdı asla), o da seviyor dedik (sevmiyordu gerçekte), ne kadar da diğerlerinden farklı dedik (zerre farkı yoktu aslında) ve bütün yüklemeleri gözü kapalı yaptık. Olan her yanlışa bir bahane bulduk, böyle yaptı çünkü…..dedik. Karşımıza çıkan her uyandırma mesajında daha da sıkı yumduk gözlerimizi görmemek adına, zira kaybedemezdik bu cağnım sevgiyi!! bu zamanda bu kadar temiz bir sevgi bulunmazdı ki!? (Temiz bile değildi aslında)

Bir bilgisayar karekteri, bir avatar yaratır gibi, ‘O” sandığımız bedene aradığımız özellikleri yüklemeye çalıştık, olur sandık!

Sevgi….yükleniyoo
Aşk… yükleniyoo
Sadakat…yükleniyoo
Entellektüel zeka..yükleniyoo
Özveri….yükleniyoo
İlgi….yükleniyoo
Güvenilebilirlik…yükleniyooo…

Ve bilgisayarın karşısında, yavaş çalışan, sayfa açmayan surver’ı bekler gibi bekledik. Dönen kum saatini izleyerek “hadiiii” diyerek, Uzun süre yükleme tamamlansın diye, ne kadar yanlış yaptığımızı için için bilerek ama her şeye rağmen yine de bekledik… bekledik… bekledik; heyecanla, umut ederek.. Belki senelerce… Ve ikaz geldi…yüklenemedi!…tamam belki bellek doludur dedik ve kendimizden bir şeyleri sildik! Tekrar denedik, yine bekledik…ve yine aynı ikaz…yüklenemedi!

Zira hayat böyle bir şey değildi, karşımızdaki kişinin bizim oldurmaya çalıştığımız hiç bir özellikle yakından uzaktan ilgisi, bir fikri ve hatta haberi bile yoktu. Suçlu bile değildi! Kimseyi suçlayamazdık. Suçlu bizdik! Gerçeklere uyanmayan biz!

Trafik akarken, ansızın gelen bir ikaz olur bazen hani, birden irkilirsiniz, trafik polisinin ikazıdır o, işte o ikazı düşünün ve onu hayat felsefesi yapın “ Mavi Clio bekleme yapma!

Sevilmiş insanları sevin kadınlar, kendi frekansınızı yükseltin ve aynı frekanstaki adamları sevin. Kimseden enkaz devralmayın, siz şifacı değilsiniz. Sizin göreviniz olmazı oldurmak hiç değil. Sevilmiş adamları sevin kadınlar, depresif, dertleriyle beslenen, duygusal manipülasyon yapanlardan, gizli narsistlerden, arkanıza bakmadan koşar adım kaçın.

Sevilmiş adamları sevin kadınlar. Gözünüzü sakın kapatmayın hep açık tutun, tutun ki gerçekleri görebilesiniz.

Olanı olduğu gibi sevin, ne bir eksik ne bir fazla, yeterince, hak ettiği kadar… Ve asla yükleme yapmaya kalkışmayın. Yüklemeye ihtiyacı varsa eğer ilişkinizin, her zaman trafik polislerinin ikazını hatırlayın “Mavi Clio bekleme yapma!”

İlginizi çekebilir: Herkesin bir köpeği olmalı çünkü onlardan öğreneceğimiz çok şey var

Çiğdem Acarsoy Davranış Bilimleri Uzmanı / Yazar
Okur-yazar, vejetaryen, iflah olmaz bir optimist, gezenti bir yay burcu, kahvekolik, duygu durumu değişken... Okuma aşkı okumayı öğrenince başladı ve bitmiyor; yanına yazma aşkı ... Devam