Vicdanımızın sesini duyabilmek: Her ne olursa olsun kendimize karşı dürüst olmak mümkün mü?

Öyle anlar gelir ki; hayatımızda ve etrafımızda gerçeğin ne olduğunu kimse göremez. Sadece bizler biliriz değil mi? Tam evlenmek üzereyizdir ama içimizden bir ses “Yapma!” diye haykırıyordur. İşte bu, o anlardan bir tanesine örnektir. Dışarıda bizi beklentilerine uymamız için bekleyen kocaman bir kalabalık… Evet, bu mutlu günü kutlamaya gelmişlerdir. Gün mutludur sonuçta bir yuva kurulacaktır. Herkes, hatta en yakınlarımız belki annemiz veya babamız bile gözlerimize tam olarak bakmaz. Çünkü aslında baktıkları ve aslında gerçekte görmek istedikleri mürüvvetimizdir… Gerçekten ne hissettiğimiz, sevip sevmediğimiz veya şu anda bu evliliğe adım atıp atmamaya gerçekten hazır olup olmadığımız… Kimse bu sorulara cevap vermeye bizim kadar cesaret edemez değil mi? Nasıl olsa, bizler işte o anda tüm diğer insanlar gibi, tüm diğer kadınlar gibi, tüm diğer adamlar gibi bizlerden bu yaşa geldikten sonra bekleneni yapmamız için; dışarıda o kocaman kalabalık, vicdanımızın muazzam sesine sağır olmuş şekilde beklemektedir.

Her ne olursa olsun kendimize dürüst olmak

Peki ya bizler, ya kimsenin duymaya bile cesaret edemeyeceği o vicdanımızın, iç sesimizin tüm haykırışlarını duyan bizler? İşte tam da böyle anlarda kaderin cilvesi gelir çatar. Evet, bizlere bir hak sunulmuştur, hiç kimseye ve hiçbir şeye bağlanmadan kim ne derse desin, uygun olsun olmasın, bilsin bilmesin kendi kendimize sonuna kadar dürüst olmak veya işte o vicdanımızın sesini duymayı reddetmek… O diğerlerinden biri olmak böylece… Hani bizim içimize bakamayanlardan olmak, gerçekten anlamak üzere değil ne bekleniyorsa o şekilde davranmak.

Hayatımız boyunca öyle çok yaşarız ki bunu, kendi vicdanımızın sesini susturmak, en önemli becerilerimizden biri haline gelir. Ne de olsa biz beklendiği üzere iş sahibi olan, beklendiği üzere evlilik sahibi olan ve ne yazık ki beklendiği üzere hayatından mutlu olan bireyler olmalıyızdır. Öyle değil mi? Bu beklentiler boyunca kendi kendimize, dürüst olmayı nereye koyduğumuza baktığımızda belki hepimizin başı öne eğilir… Şimdi diyeceksiniz ki “Vicdanını tam olarak kim bu kadar dinleyebiliyor? Kim herhangi bir kimse görmese bile sonuna kadar dürüst kalıyor, kimse görmese bile ben gördüm ve ben gerçeği biliyorum ve bu da bana yeter diyebiliyor? Kim gerçekten o vicdanının sesine hevesle kulak verebiliyor?

Ben bu yazımda sizlerle (en azından bu yazı boyunca) vicdanımızın sesine ve kendi kendimize kulak verelim istiyorum. Şu an bu kelimeleri okurken bile aslında ait olmadığınız bir yerde, ait olmadığınız bir şekilde, hiç ait hissetmediğiniz bir işi, bir evliliği, bir süreci “öyleymiş” gibi yürütmeye çalışıyor olabilirsiniz. Belki de bugüne kadar kendi kendime gerçekten sınırsızca, beklentisizce, yargılamadan, “Dürüst müyüm?” diye hiç sormadınız… Belki bu yazıyı burada bırakıp gerisini okumayacaksınız ama bu kolay bir yolculuk olmayacak. Çünkü vicdanımızın sesini “gerçekten” duyabilmek için bile cesaret gerekir.

Her ne olursa olsun kendimize dürüst olmak

Cesaret bizi bu yola çıkardığında ve bir kere bu sese kulak verdiğimizde artık bir daha kendi kendimize arkamızı dönemez oluruz. Ve ne yazık ki tersi de gerçekten tam tersi olarak gerçekleşir. Yani bir kez kendi kendimize dürüst olmayı bıraktığımızda, vicdanımızı susturabildiğimizde ise kendimizden kilometrelerce uzaklaşıveririz… O dışarıdan muhteşem gözüken, tüm çok iyileri toplayan, dışarıdan çok sevilen, herkesin olmak istediği ama içimizde bomboş olan bizlere dönüşüveririz işte.

Hayatımda kendi kendime gerçekten ve sonuna kadar dürüst olmaya karar verdiğim nokta bir gün uyandığımda gerçekten mutluluğu, huzuru, kim olduğumu, ne yapmak istediğimi ve nereye gittiğimi sorguladığım noktaydı. Evet, evlenmek üzereydim, dışarıdan muhteşem gözüken bir ilişkim vardı. Evet, bu adamı gerçekten çok sevmiştim, tüm yaralarımı iyileştirmiş, bana yeniden sevmeyi, bir insanın ne kadar sevilebileceğini ve gerçekten bir ilişkinin ne olduğunu öğretmişti… Birlikte uzun yolculuklar yapıp hayatı birlikte yeniden keşfetmiştik, sanki bugün için beklemiştik her ikimiz de. Çok ama çok kalpten ve samimi bir iletişimdi yaşadığımız ve benim için ilahi bir armağandı. Her sabah uyanmam için bir şükür sebebi olmuştu…

Evet, dışarıdan baktığımızda hiçbir sorun yoktu değil mi? Hatta evlenmek üzereydim daha ne istiyordum? Bir evliliği bir yıl bile geçmeden bitmiş otuzlu yaşlarının başında bir kadın olarak yapayalnız ayakta durmaya çalışırken ne istiyordum değil mi? Daha iyisi mi olacaktı? Zaman geçmişti ve geçmekteydi değil mi? Ama işte o sabah vicdanım bana kocaman haykırışlarla son dönemde neler oluyor diyordu? Sen kimsin, gerçekten seviyor musun, evlenmek istiyor musun, bu gerçekten gerçek bir karar mı? Kimi mutlu edeceksin? Bu adama sen gerçek olmadan evet dediğinde benim sesimi susturabilecek misin? Yoksa karşısına geçip çekinmeden ve sadece tüm kalbinin dürüstlüğü geçen onlarca güne saygından geride kalan üç yılın ödeyemeyeceğin hatırından güç alıp ne hissettiğini gerçek bir arkadaş olarak ona anlatabilecek misin? Sonu her ne olursa olsun kendi kendine dürüst olabilecek kadar cesur olabilecek misin?

Ve işte o günden itibaren hayatım tamamen değişti. Evet, ben çok sevdiğim bir adamı kaybettim. Evet, bu yolu tek başıma yürümem gerekti ve evet o diğerlerinin “bu yaşımdan sonra” nasıl vazgeçtiğime inanamadıkları evlilik sürecini de bir kenara koydum ve acısını, sızısını ve hatta özlemesini de kendi kendime göğüsledim. Fakat her ne olursa olsun kendi kendime dürüst oldum, benim bildiğimi kimse bilmeyip, diğerlerine “miş” gibi gösterip mutluymuş gibi bir kadın olmaktansa sadece “Pınar” oldum. Bugün kaybettiklerimle, olamadıklarımla, karşılayamadığım tüm beklentilere inat; diğerlerinin biçtiği tüm rollerden bağımsız, kazandıklarımla, sevdiklerimle, şükrettiklerimle ama olmazsa olmaz vicdanımın sesiyle…

Bugün bu yazımı okuyorsanız, kendi içinize bakmanızı dilerim, vicdanınızın sesi neyi haykırmakta? Hiç kimseye söyleyemeseniz bile kendi kendinize itiraf edebiliyor musunuz? Tüm beklentilerden bağımsız kendinize ve sadece kendi kendinize dürüst kalabiliyor musunuz? Hani hepimizin bildiği gibi başınızı yastığa koyduğunuzda gerçekten rahat uyuyabiliyor musunuz?

Bugün, tüm beklentilerden tüm kaybedeceklerinizden ve tüm onay görmüş olduklarınızdan sıyrılıp, “siz” kendi kendinize dürüst olup, vicdanınızın sesini dinlemeye cesaret edebiliyor musunuz? 

İlginizi çekebilir: Bizler bugün ne için biriktiriyoruz?

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam