Pes etmeden teslim olmak mümkün mü?

“Can’ı Canan’a teslime hazır değilsen, “ben aşk’ım” deme kimseye.” -Mevlana Celaleddin Rumi

Pes etmek, bu kelimeyi genel olarak kendimize yakıştıramayız… Biz yakıştıramayız da işte yıllarca ve belki de on yıllarca artık bizim için işlemeyen bir yararı olmayan ilişkilere, işlere veya uğraşlara tutunup kalırız. Sırf pes etti demesinler diye… Ben bugün sizlerle birlikte biraz daha konunun dışına çıkalım ve “pes etmek” kavramına “teslim olma” gözlükleriyle bakalım istiyorum. Bizlerin çokça kaçındığı diğer bir eylem; kontrolü bırakmak, değiştirmeye çalışmadan sadece “teslim” olmayı başarabilmek.

Öncelikle pes etmek ve teslim olmak konusundaki yanlış algılarımıza veya bilinçaltımıza yüklenmiş başarısızlık, yeteri kadar emek sarf etmeyen olmak, erişememiş olmak gibi “değer” ölçütü olan yakıştırmalarımıza bir bakalım istiyorum. Her pes ettiğimiz durum başarısızlık mıdır? Örneğin evliliğinizde sürekli sorunları aşmaya çalışıyorsunuz ama ilişkiniz bir türlü düzelmiyor. Ve siz yıllarca aynı huzursuz ortamda, aynı sorunlar ve aynı birbirini suçlamak akışında hayat kalitesinizi de düşüren bir ilişkiye devam ediyorsunuz. Bu durumda pes etmek yani “bu iş olmuyor” bir yerde bir hata var daha fazla devam etmeyeceğim demek pes etmek midir?

Gelin buna diğer bir açıdan yakalaşalım, evet pes etti diyebilirler bizim için başaramadı evliliğini devam ettiremedi. Fakat sadece “yeni” bir yol çizmiş olamaz mıyız, yani artık bizim için bir yararı olmayan, bizi daha iyi hissettirmeyen ve en önemlisi sevginin olmadığı bir evliliğe pes etmek ve son vermek yanlış bir şey midir? Ben cevaplayayım tam aksine büyük cesaret isteyen, çokça kişinin “aman düzenim bozulmasın” diye dürüstçe yaklaşamadığı, her sabah ve her geceyi taktıkları maskeler ile geçirmeye mahkum olmuş çokça kişinin sokaklarda dolaştığı bir toplumda yaşıyoruz ne yazık ki. Bu noktada her seçim bizim kendimize aittir ve zaman hepimiz için farklı işlemektedir. Burada kimseyi yargılamıyoruz sadece “pes etmek” yönünden eğer kendimizi yargılıyorsak tekrar dönüp pes etmek dediğimiz şeye yani bir başarısızlık ile bütünleştirdiğimiz bu kararımıza bir bakmamız gerekir…

Belki bunu anlayabilmemiz teslim olmak kavramını da işin içine kattığımızda daha kolay hale gelebilir. Teslim olmaya genel olarak çok yüksek derecede direnç gösteririz. Fakat teslim olmak demek çalışmamak, çabalamamak, öyle olduğu gibi olmasına izin vermek ve her şeye dışarıdan bakmak demek değildir. Teslim olmak, elimizden geleni yaptıktan sonra yani gerçekten tüm çabamızı verdikten sonra, sadece ve sadece akışa güvenmemiz ve bir noktada olanı kabul edebilmemiz gerçeğidir. Hemen kendimden bir örnek vererek yolculuğumuza devam etmek istiyorum ki burada evrenin ve kişilerin “özgür iradeleri” kavramına da mutlaka değinmemiz gerekecek.

Evliliğimin son döneminde yaşadığım aldatılma tecrübesi ertesinde, eski eşime eğer gerçekten ilişkimize devam etmek isterse onun değişmesine yardımcı olmak için ne gerekirse yapabileceğimi söylemiştim, bu başka bir ülkeye taşınmak olabilirdi, bir psikoloğa gitmek olabilirdi, farklı şekilde iş değiştirmek, ev değiştirmek, hayata yeniden başka bir şehirde başlamak gibi birçok farklı yöntemle yapılabilirdi. Onun yanında olduğumu paylaşmış ve anlayışla bu dönemi atlatabileceğimizi düşünmüştüm. Fakat ben ne kadar çabalarsam o kadar çok üzüldüm daha sonra, yani aslında tüm çabama karşılık sadece kendimi daha da “değersiz” bir konuma doğru sürüklediğimi görüyordum. Çünkü akış değişmek yerine daha da sert dalgalarla adeta kalbimi paramparça ediyordu.

Ve öyle bir an geldi ki tam anmalıyla bıraktım ve sadece ayrılmak konusuna odaklandım. Artık dönülmez sınırımı çoktan geçmiştik. Evet pes etmemek için evet kaybetmemek için ve aşk için adeta kendim aldığım yaralara karşın delice savaşmıştım… Ama işte teslim olmak noktası gelmişti çünkü her ne yaparsak yapalım bizler diğer bir kişinin özgür iradesini kendince yaptığı hayat seçimlerini değiştiremiyoruz. Burada gördüm ki tek yapabildiğim “kendi” hayat yolumda gerekli kararları alabilmek ve bu evliliğe sonunda evet pes etmiştim…

Bugün dönüp baktığımda pes ettiğimi görüyorum ama içim son derece rahat, yapabileceğimin en iysini, ve kendimi incitmek pahasına bile olsa en ama en iyisini yapmaya çalıştım. Bugün de sevmeye ve sevgi ile anmaya devam ediyorum. Saygım, sevgim ve içim eksilmeden, ben olarak ve aynı güzel anlayışta kalarak. Fakat biliyorum ki bir teslim olmak noktası var, o noktada halen teslim olmayı reddetseydim muhtemelen çok daha fazla yara alacak ve bugün belki de ilişkilere bakış açımda da bambaşka bir noktada olacaktım…

Bakın sevgili Judith Orloff , Teslimiyetle Gelen isimli teslim olmak kavramına ithafen yazmış olduğu eserinde bu akışı nasıl yorumluyor:

“…Teslimiyet, her ne kadar, hedeflerinizi gerçekleştirmenizde mantık dışı gibi görünse de, aslında onların gerçekleşmesinde ve ilişkilerdeki, işteki ve özellikle de artık bundan daha kötüsü olamaz dediğiniz zamanlardaki diğer her türlü alanda tıkanıklıkları gevşeten sihirli faktör olabilir. Bırakmayı başarabildiğinizde yaşam daha kolaylaşır. Yükler kalkar veya azalır. İstemeden de olsa bazen aşırı korumacı veya baskıcı olabiliriz ve duygularımızı çok fazla dizginleyebiliriz. Ama teslimiyet sizi bu kafeslerden kurtarır ve sonucunda sevmek daha tehlikesiz hale gelir.

…Size teslimiyet konusunda sunduğum yenilik, daha az çabayla ve daha neşeli bir hayat sürebilmek için dünyaya ve kendinize en iyi şekilde yaklaşabileceğinizin bilincini geliştirmeyi içermektedir.

…Yıllar içinde teslimiyetin dört ana tipi olduğunu keşfettim: entelektüel, duygusal, fiziksel/duygusal ve ruhsal.

  • Entelektüel teslimiyet: Zihninizin size karşı koymaktan vazgeçmesi için, bırakmanın faydalarını anlaması gerekir.
  • Duygusal teslimiyet: Korkuya veya endişeye odaklanmak veya keyif almak için kendine sadece kısmi bir izin vermek yerine duygularını yaşamak ve gözlemlemek için kendine müsaade et. Duygu düzeyinde bir teslimiyet uygulamakla, kırgınlıkları bırakmak ve zorluklardan geçmek daha kolaylaşır.
  • Fiziksel/duygusal teslimiyet: Esneme, yoga, yürüyüş veya aerobik gibi düzenli hareketler gerginliği alır ve sizi gevşetir.
  • Ruhsal teslimiyet: Bu teslimiyet (“ben iyi bir eşim” veya “ben çok çalışkanım” gibi) kendi küçük “ben-benim” kimliğinizden sıyrılıp daha müşfik bir güce ve daha büyük bir lütufa açılmakla ilgilidir… Bu bağlantı sayesinde, sıradanlığın ötesinde güzel birşeyin var olduğuna inanmaya başlarsınız. İçinizdeki boşluk hissini sadece ruh doldurabilir; onu hiçbir insan, iş, yemek veya ilaç iyileştiremez.”

Pes etmek demek başarısız olmak demek değildir. Teslim olmak demek çabalamamak demek değildir, fakat hayatımızda bir birim de olsa teslimiyet anlayışı geliştirmek, kontrolü bırakmayı, evrenin muhteşem akışına sadece “olduğumuz” halimizle eşlik edebilmeyi ve bu akışı mutlulukla, huzurla ve tüm güzelliği ile kabul edebilmemizi de sağlayacaktır.

Teslim olmaya hazır mısınız?

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam