Gerçek ben ve benden ötesi neredesin: O çok aradığımız değer “Öz-samimiyet”

Yok canım ben aramıyorum, ben olduğum gibi çok samimiyim zaten diyeceksiniz… Ne anlatmak istediğimi anlatabilmek üzere doğru başlığı bir araya getirmenin yine yaklaşık bir saatime karşılık geldiği bir yazıda daha sizlerle muhteşem bir yolculuğa çıkacağız. Şimdi bu yazımız öz-samimiyet olduğu için son derece olduğum gibi yazacağım. Aslında her yazımda bu şekilde fakat biraz daha dozu arttıracağız, gerçekleri olduğu gibi ortaya dökeceğiz sizlerle, kendimizle yüzleşirken hayat tecrübelerimize biraz daha yakından ve biraz daha öz-samimiyet gözlüklerinden bakmaya çalışacağız…

Evet çoğumuz için öz-samimiyetin anlamı “olduğumuz gibi olmak” değil mi? Fakat ben burada kullandığım başlıkta özellikle belirttim “ben ve benden ötesi”. En son ne zaman içimize baktık düşünelim, fakat bu öyle bir bakış olmalı ki gerçek samimiyet ile, yani o “hani bizde zaten çokça olan” öz-samimiyetimizle…

Örneğin bugün şu anda gelin bu yazımı okuyan sizlerle yüksek sesle kendimize soralım; ve öz-samimiyet ile cevaplarımızı arayalım. Sevdiğimiz adam veya kadınla mı birlikteyiz, gerçekten her sabah yanında uyandığımız bu adam veya kadın için kalbimiz çarpmaya devam ediyor mu ya da her sabah yaşadığımıza şükür edebiliyor muyuz bu kişi ile birlikte güne başlayacağımız için? Yoksa “sadece diğer benzer sabahlardan bir tanesi” olarak mı uyanmaktayız güne?

Örneğin şu anda yapmakta olduğumuz iş için mi dünyaya geldik, gece yatarken sabah uyandığımızda kalbimiz yerinden çıkacak gibi oluyor mu, gerçekten tüm muhteşem potansiyelimizle yeni bir katma değer yaratabiliyor muyuz insanlar için, hayata geliş amacımızın bir parçasını bulabiliyor muyuz her sabah oturduğumuz bilgisayarımızın başında veya sadece öyle denk geldiği, para kazanmak durumunda olduğumuz, emekliliğe kadar doldurulması gereken yıllarımız olduğu için mi her sabah iş dediğimiz bu bitmeyen tükenmeyen fakat aynı serilikte bizleri bitirip tüketen süreci kabullenmişiz?

Örneğin şu anda hayatımızda kime onu çok sevdiğimizi söylemek isteyip de beklemekteyiz, neden kendimize güvenememekteyiz, reddedilmekten mi korkmaktayız, kendimize gerçekten samimi olarak sorabiliyor muyuz ben olsam beni sevebilir miydim, öyle deliler gibi, öncelikle o diğer kişiden önce kendi kendimizi sevebiliyor muyuz, son kez kendi kendimize ne zaman bir sinema bileti ısmarladık, belki bizi terk etmiş olan sevgilimiz ertesinde en son ne zaman kendi kendimize ben çok güzelim, ben muhteşem bir sevgiyi muhteşem bir evliliği muhteşem bir aileyi hak ediyorum diyebildik?

Örneğin bugün hangi acımızı bir kenara atmaktayız, yani hayatımızı hayat yapan bize yaşadığımızı hissettiren hangi acıyı veya acıları kaybedişleri, yok oluşları kabul edememekteyiz, belki kendimizi içkiye veya başka uğraşlara vurduk, en son ne zaman öz-samimiyetle kendimize tamamıyla samimi olarak kana kana ağladık, ne zaman ben mahvoldum diyebildik, ne zaman yerlerde sürünebildik acımızdan, ne zaman o her an kaldırdığımız kalkanlarımızı indirebildik?

Örneğin öz-samimiyetle kendimize bu dünyadaki amacım nedir diyebildik mi yüksek sesle, neden buradayım diyebildik mi, A veya B kişisinden bağımsız olarak, başkalarının düşüncelerinden, anne veya babamızın anlayışından bağımsız olarak veya X kişisinin karısı veya kocası olmaktan daha yüce bir amacımız var mı bu hayatta, bizlerin hayatta olması kimin hayatı için bir fark yarattı, hangi gün gerçekten bunun ihtiyacını hissedebildik, yani içinde olduğumuz zamana en son ne olduğunda gerçek bir “öz-samimiyet” ile bakabildik?

İşte o bizim hafife aldığımız öz-samimiyet öyle muhteşem sorularla karşımıza dikilir ki, kendi içimize ve tabi ki muhteşem kalplerimizin en derin noktalarına en açık şekillerde bakmamız gerekir. Ben sizler için bazı sorulara kendi tecrübelerimden cevap vermeye çalışacağım tabi ki öz-samimiyetimin muhteşem kaleminden…

Evet hayatımda sadece beni hayatta olduğuma inandıracak bir ilişki olacak, o sadece “olması gerektiği” için olan versiyonlardan değil. Belki şu anda olduğum otuz üç yaşımı elli üçe taşımam gerekecek bu yolculukta ama işte bu “öz-samimiyet” bana şunu söyletecek; kalbin yerinden çıkmıyorsa “sen” değilsin, yani yola olduğun gibi devam etmelisin.

Evet, hayatımda yazı olmaya devam edecek, ve sadece bir kişinin bile “ben bunu okudum, aradığım buydu, bu mesajı çok istemiştim siz ne hissettiniz” gibi bir yorum yapıyor olması beni dünyanın en mutlu insanı yapacak, yararlı olduğumu bir hayata dokunduğumu en azından en iyisi için çabaladığımı bilmek benim için mükemmel olacak ve işte “öz-samimiyet” Pınar ne kadar yorgun, yoğun ve zamansız olsan da devam et diyecek…

Evet, hayatımda yaşadığım anda olmaya her ne olursa olsun düşsem de kalkmaya ve hiçbir şeyin imkansız olmadığına beni inandıran; spor, koşu, boks gibi uğraşlar olacak, bana ilham verecek. Her gün kendimin bir adım daha ilerisine geçebilmek ve “yaşadığım anda kanımın son damlasına kadar o anı hissedebilmeye” beni kilitleyecek, ve işte “öz-samimiyet” bana ‘Pınar buradasın, hayat muhteşem, kalbin attığında canlısın’ diyecek

Evet, hayatımda yapayalnız, tek başıma, destek olmadan yollara düşeceğim, bu dünyaya gelirken olduğumuz üzere, en uzak diyarlarda kendimden bir parça aramak üzere, rüzgarı koklamak, denize dokunmak ve keşfetmek için, yine hissetmek için dünyanın, ışığın, insanın güzelliğini ve anın oluşunu. işte “öz-samimiyet”, ‘başka kimse için değil Pınar bu seyahat senin için diyecek git ve kalbini bul, ruhunu tamamla, dünya ile sadece ol…’

Bugün bu macerada benimle olan sizler, şimdi gözlerimizi kapatalım, ve muhteşem bir kumsal hayal edelim. Muhteşem kumlarında apaydınlık bir kumsal. Burada sadece “öz-samimiyet” ve sizin olduğunuzu var sayalım. “Öz-samimiyetiniz” bir arkadaş olarak yanınızda yürüyor, sesli konuşmuyorsunuz, siz “kalbinizden” söylüyorsunuz fakat o sizi en derinlerinize kadar anlıyor… Şimdi kalbinizi açın, onunla dertleşin, ne söylemek isterdiniz, kendinizle ilgili, ilişkilerinizle ilgili, seçimlerinizle ilgili, hayatınızla ilgili, bugününüz ile ilgili, hatalarınız ve beklentileriniz ile ilgili?

Bugün yepyeni bir başlangıç olsun “öz-samimiyet” kendinize verebileceğiniz en muhteşem armağandır; “öz-samimiyet” kendinize başka kalplerden bakmak yerine sadece kendi kalbinizden bakmayı bilmek demektir… Yüreğinizin en güzel yansıması yine sizde “öz-samimiyetinizle” tezahür edecektir…Çünkü değerli Halil Cibran’ ın o muhteşem deyişi ile özetlediği gibi:

‘’Samimiyet tüm eylemlerimizi onurlu ve güzel kılar.’’

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam