Kelebeğe dönüşme yolunda; yolu yaratan “benim”

“Bulanlar, ancak arayanlardır…” -Mevlana Celaleddin Rumi

Dünyaya gelişimiz belirlenmiştir. Ne demektir “belirlenmek”? Belirlenmek, “kendi” irademiz dışında bir güç tarafından karar verildiği anlamına gelmektedir. Öyle değil midir? Gelin birlikte sorular sorarak başlayalım; anne ve babamız belirlenmiştir, hangi ailede doğacağımız ve bu dünyaya hangi nokta üzerinde gelecek olduğumuz gibi mesela… Peki bu durumda yaşayacağımız hayat şartları da yani ulaşabileceğimiz imkanlar da belirlenmiştir değil mi? Bir adım daha ilerleyelim, kiminle evleneceğimiz, nasıl çocuklarımızın olacağı, onları nasıl büyüteceğimiz ve hayatımızı ne ile idame edeceğimiz… İşte tüm bu değişkenler “belirlenmiştir”…

Peki biz bu akışı olduğu gibi kabul ediyorsak, burada olmamızın anlamı nedir? Yani bizler hayatımızın herhangi bir noktasında “belirlenmemiş” bir şekilde “ben neden bu dünyadayım, şu anda burada olma amacım nedir, neden bu zamanda bu evrendeyim, burada bulunmamın amacı ne?” diye sormak yoluna girecek olursak sizce neler değişir veya en azından neleri “değiştirme” şansımız olabilir?

Şimdi biraz daha derin sorulara doğru ilerleyelim… Cümlelerimiz genel olarak “mağdur” olduklarımızla başlar, örneğin “param yoktu diye X yapamadım”… Nedir bu cümlede “kabul edilebilir” yani “belirlenmiş” olan ve “henüz “ben” olmak kavramı ile değiştirmeyi bile denememiş” olduğumuz? Hemen cevap vereyim, öncelikle “param yok” sebebine durumu bağlarım. Yani “kendim olmak” kavramından bağımsızlaştırarak, hayatın beni bu noktaya ittiğini, adeta akışında dışında olduğumu ve bu durumu “değiştirebilecek” veya “etkileyebilecek” gücüm olmadığını belirtmiş olurum…

Gerçek böyle midir? Yani hiç şansım yok mudur? Şimdi gelin sizlerle “param yok” cümlesi yerine neler koyabilirdik yani “o muhteşem belirlenmişleri” nasıl da BEN bilincimizle değiştirebilirdik veya en azından bunun için nasıl çalışabilirdik bir bakalım; “param yok, fakat ben bunun için ek bir iş bulmaya çalışıyorum, param henüz yok fakat ben bunun için bir sponsor kaynağı bulmaya çabalıyorum, henüz param yok fakat bunun için giymediğim kıyafetlerimi satışa çıkardım elde edeceğim gelir ile en azından bir başlangıç yapabilirim” veya “henüz param yok fakat başlangıç için güvendiğim birkaç ortak ile bu sürece girerek finansal olarak başlangıç adımını atmaya kararlıyım”…

Sizce bu iki ifade arasında yani o muhteşem “belirlenmişliği” olduğu gibi kabul etmek ile, “ben” kavramını sürece dahil edip o muhteşem belirlenmişi “ben” olmanın sürpriz değiştirilebilirliği ile “ben olmak” kavramının açtığı muhteşem yollar ile etkilemenin arasında nasıl bir fark oluşmaktadır? Bu iki birey arasında hayatlarında ulaşabilecekleri noktalar, karşılaşacakları oluşlar ve fırsatlar arasında nasıl farklılıklar görülecektir? Bu iki birey için en önemlisi hayatlarının bir sonraki adımı ne olacaktır?

İşte bu basit örnekte gördüğümüz üzere, hayatımızdaki her konuda aslında belirli bir “belirlenmişlik” (oldukça ironik bir anlatım ile tam olarak ifade edilmek istenen kontrolümüz dışında olan henüz bizim fikrimiz ya da etkimiz olmadan sadece olmuş olan anlamında) mevcuttur. Asıl önemli olan ve “farklılık”, “ben olmak” dediğimiz ve bu dünyaya gelişimizin bir anlam kazanmasını da sağlayan bu belirlenmişlik üzerine “bizlerin” nasıl seçimler yaptığımız, ne kadar çaba gösterdiğimiz, ne derece hayal ettiğimiz ve aslında hayatımızın sadece “izleyicisi” değil “yaratıcısı” olduğumuzu ne kadar anlayabildiğimizdir.

Bunun en güzel örneğini bu yazımın başlığına da konu olduğu üzere “kelebek” olmaya giden yolda görmekteyizdir. Bir tırtılı düşünelim, oluşu belirlenmiştir, o bir tırtıldır. Gerçek bir tırtıl gibi yaşar ve yaşamını devam ettirir. Bir kelebek olmak bilinci onda mevcut değildir. Fakat ne zaman ki dönüşmeyi göze alır, derisinin parça parça kurumasına razı olur, bir koza ile kendini sarmaya cesaret eder yani bir “kelebek” olmaya dönüşmek yolunu görür, korkmadan bu yola “tırtıl olmak” belirlenmişliğinde de olsa girmeye razı olur, o zaman o muhteşem kelebek olmak haline dönüşüm ancak işte o zaman başlar… Peki nedir tırtılı kelebek hissettiren, onun kelebek olduğunu bu gücün içinde zaten var olduğunu keşfetmesidir; muhteşemliğine gerçek “kendi” olmaya giden yolu bulmuş olmasıdır…

Sizce bir tırtıl sadece tırtıl kalacaksın diye bir komut alsa bile bunu “kabul edebilir mi”? Yani bizler gibi hiç sorgulamadan hiç gayret etmeden “param yok” deyip herhangi bir çözüm yolu aramadan oturabilir mi? Cevabımız kocaman bir “hayır”, kelebek olmaya giden yolda, işte o muhteşem kelebek olmak gönüllüsü tırtıl ancak ilerleyebilir, derisini kaybetmek, artık tırtıl olmaya geri dönmemek ve hatta bu yolda ölebilecek olduğunu bile bilmek pahasına da olsa; kendinden kendini yeniden yaratır… Ve tırtıl kelebek olur…

Bakın güzel eser Ruhumuzun Bilgelik Yolculuğu’nda hayatımızın yaratıcısı olduğumuz, kelebek olmaya giden yolu seçenin, belirleyenin ve açanın da bizler olduğumuz nasıl anlatılıyor;

“…Bu kritik bir noktadır. Tırtıl neden çökerek bir pelteye dönüşmüştür? Çünkü tırtıl artık bir tırtıl gibi düşünmemektedir ve formu bir arada tutacak bir şey yoktur. Onun yerine, o rüyasında kanatlarının olduğunu görmektedir. O uçtuğunu ve tembel bir yaz esintisiyle süzüldüğünü, yeşil yaprakların altındaki düğün çiçeklerinin, zambakların ve yaseminlerin özsularını içtiğini görmektedir. Böylece onun eski benliğini bir arada tutacak birşey olmadığından, o dağılır ve uyandığında rüyasında gördüğü, hayal ettiği şey olur. Bu doğadaki büyük öğretmendir.

…Bundan ister hoşlanın ister hoşlanmayın, hastalık öylece meydana gelmez.; o geliştirilir, onun bedende tutunması sağlanır. Kazalar öylece meydana gelmez. Kaza diye bir şey yoktur. Sadece realitenin niyeti vardır. Şimdi bu sizi çok rahatsız bir pozisyona sokar. Bu birden hayatta hiç kimsenin sizi gerçekten istismar etmemiş olduğunu anlamaktır. Evet ‘’kaza’’ diye bir şey yoktur ve siz o kazanın nedenini “hayal etme” gücünüzün kötüye kullanılmasına bağlayabilirsiniz.”

Bugün bu yazımı okuyan sevgili sen; bu yazıyı senin bilincin yarattı; görmek istediği, hayal ettiği belki şu noktada bir adım atabilmek ve bir kelebeğe dönüşmek üzere ilerleyebilmek için gerek duyduğu son atışı da bu cümlelerde keşfetti.

Bugün tırtıl kalmak da kelebeğe dönüşmek de senin elinde… Eğer kelebeğe giden “bir tek yol” bile görmekteysen fakat bu muhtemelen gördüğün en zorlu yolsa, korkma, cesaretle, sen olarak, muhteşem kalbinle, sonsuz gücünle sadece ilerle… Sen kelebek olmaya gönül ver ki, yollar sana açılsın, o zorluklar dağılsın ve en önemlisi sen o yolun kendisine dönüşebilesin…

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam