İlişkilerde mutlu etmekten veya mutlu edilmekten önce “mutlu olabilmek” sanatı

pinar-ulus-mutlu-olmak-sanati

Bu ayı aşk ve ilişkiler özelinde yazmaya ayırdığımı ay boyunca beni takipte olan sizlerle daha önce de paylaşmıştım. Öyle bir tesadüfle bu konuda çok fazla mesaj ve bazen serzeniş bana ulaşıyor ki, belki tek bir kişi aracılığı ile bana ulaşmış olsa da aslında birçoğumuzun hayatımızda karşılaştığımız ve belki de hiç farkında olmadan bazen “sorun” diye nitelendirdiğimiz bazen “ben artık aynı şeyleri konuşmaktan çok yoruldum” diyerek rafa kaldırdığımız ilişkilerimizi içten içten bölen ve biz rafa kaldırmaya çalıştıkça daha da yoğun şekilde karşımıza çıkan sorunlar olabiliyor.

İşte ilişkilerde “mutluluk” konusuna yüklenmiş beklentilerimiz de son dönemde birçok ilişkide gerek halen devam eden gerekse ayrılma aşamasında olan ve hatta bitmiş ilişkiler de dahil olmak üzere karşımıza çıkan çok önemli bir konu. Bu yazımda sizlerle birlikte o göklerde ve yerlerde aradığımız “mutluluğu” o muhteşem “arayış” halimizi inceleyelim, biraz kendimize biraz istediğimiz o mutluluğu bizlere bir türlü verememiş olanlara ve belki de bizden istedikleri mutluluğu bir türlü verememiş olduklarımıza hep birlikte bakalım…

Erkek veya kadın olmamız fark etmiyor, bir ilişkimiz olduğu anda mutlu olmak arayışımız başlıyor. Bu noktada gelin bakalım biz hangi gruba giriyoruz; ben bu yazımda sizlerle birlikte aslında mutluluk arayışı halimize göre üç gruba ayırmak istiyorum “mutlu edilmeyi” isteyenler, “mutlu etmeyi” isteyenler ve “mutlu etmek veya edilmekten” bağımsız kendi mutlu olanlar. Burada her hali sevgiyle ve her yönüyle inceliyor olacağız yani aslında bir beğenme beğenmeme durumu söz konusu değil, sadece hangisi olacağımıza karar veren tarafın yine bizler olduğumuzu unutmayalım…

İlişkide “mutlu edilmeyi” bekleyenler üzerine

Kimdir bu “mutlu edilmeyi bekleyenler?” Tabi ki etrafımızda sıkça rastlarız, neler duyarız tecrübelerime dayanarak bu grubun sevgili evrene gönderdikleri mesajlardan bazılarına hep birlikte kulak verelim:

“Neden benim istediğim olmuyor? Ben bir kolye hediyesi istemiştim bana almadın, benim önceliklerim bu ilişkide hiçbir zaman önemsenmiyor? Neden arkadaşlarınla vakit geçirmeyi benimle sinemaya gitmeye tercih ediyorsun? Neden benim istediğim tatile çıkmıyoruz, evlendik de ne oldu sanki mutlu mu ediliyorum? Evlenmeden önce bana daha fazla özen gösteriyordun, ben senin her istediğini yapıyorum ama benim istediklerim olmuyor.” Ve benzeri… Genel olarak özetleyecek olursak bu grubumuz “her ne yaparsak yapalım tam olarak mutlu edemeyeceğimiz” fakat umarsızca yani durumun tam tersi olarak mutlu edilmeyi bekleyen bir gruptur…

Mutlu edilmeyi bekleyenler genelde karşılarındaki kişinin ilişkideki anlayış seviyesine göre her ne kadar birlikteliklerini devam ettirebilseler de bir süre sonra “tamamen dışarıya bağımlı olan mutlu olma halleri” ilişkiyi gerçek anlamda yıpratabilir. Mutluluğu sürekli bir diğer kişiye veya bir diğer kişinin yapacaklarına endeksli olan bu grup, kendilerini bu derece bir diğer kişiye bağladıklarında, ilişkilerin bitişinde gerçekten çok büyük darbe alabilirler ve uzun zaman kendilerine gelemeyebilirler. Genel olarak ilişkide bir dengesizlik hali de söz konusudur çünkü bir taraf “hiç ara vermeden” veya diğer kişiyi anlamaya çalışmadan sadece ‘’mutlu edilmeye’’ odaklı öncelikleri ile ilişkiyi devam ettirmeye çalışmaktadır.

İlişkide “mutlu etmeyi” hedefleyenler üzerine

Şimdi yine hep birlikte bir “mutlu etmeyi hedefleyeni” dinleyelim istiyorum sizinle bakalım bizlere neler anlatacak ve kendini nasıl ifade edecek:

“İstediği ve istemediği her şeyi yaptım, onu en çok sevdiği yerlere götürdüm, tüm vaktimi onunla geçirdim, arkadaşlarımı onun için terk ettim, onun her istediği tatile çıktım, onun ailesi ne isterse o şekilde davrandım, onun istediği düğün ile evlendik, onun istediği yere gittik yine de bana saygı göstermiyor, ben onun her istediğini her zaman kolayca yapmaktayım ama benim için aynı şey olmuyor, ben onun her istediğine evet diyorum fakat aynı evet kelimesini bir türlü ondan duyamıyorum” ve benzeri birçok “başkasının isteklerini ve önceliklerini önceliği yaptığında” ve hiçbir zaman gerçekten gerçek fikrini veya isteğini söylemediğinde yani “son derece verici” olduğunda karşısından da aynı şekilde olmasını bekleyen veya karşısındakini “borçlu hissederek” ona bağlanabileceğini öngören bir grupla karşı karşıyayız…

İşte aslında durum tam olarak bu şekilde gerçekleşmemektedir. Bu grup o derece “vermek” yani mutlu etmek hedefindedir ki, her durumda uyumlu olmayı yani “kendinden vererek” mutlu etmeyi ilişki olarak düşünerek adeta bir papatyadan kopardığımız güzel beyaz çiçeğinin yaprakları gibi tek tek yapraklarının koparılmakta olduğunu, sonrasında ise geriye o “papatyanın” güzelliğinin değil her kopan yaprak ile birlikte “eksilmiş yani koparılmış” artık o muhteşem haline eş olmayan bir papatya olarak kaldığının farkında değillerdir.

Özellikle bu grup, ilişkilerinde karşılarındaki kişi vericiliklerinin kıymetini bilmediğinde-yani aslında kendileri kendi değerlerini bilmediklerinden (aşırı vericilik hali)-karşılarındaki kişinin de bu değeri onlara yansıtması neredeyse imkansızdır. Ve sürekli uyum ile aşırı derece verici olduklarından karşılarındaki kişiyi kendilerinden daha fazla itebileceklerdir, çünkü karşılarındaki kişi gizli bir şekilde kendini borçlu hissederek stres altında kalabilecektir.

pinar-ulus-mutlu-olmak-sanati

Evliliğimin son dönemlerinde tam olarak bu hale dönüşmüştüm benim için tek önemli şey sevdiğim kişinin mutluluğu olmuştu, o ne ister, o ne düşünür, o ne ile mutlu olur, onu nasıl mutlu edebilirim, sadece onun zevkleri, onun tercihleri ve adeta onun tek başına yaşadığı bir hayat… Bunun farkına vardığımda hayret içerisinde görmüştüm ki aslında sürekli “kendimden vererek” onu da zor bir durumda bırakmaktaydım, o kadar çok söylenmesi gerekeni içime atmıştım ki artık hangi noktada ağlayacağımı hangi noktada haksız hangi noktada haklı olduğumu bile ayırt edememekteydim… Yani bu döngü verdikçe daha çok verme haline ve sonunda “kendiniz” olanı tamamen kaybetme durumuna kadar sürüklenmenize yol açabilmektedir.

İlişkide “mutlu edilmek veya mutlu etmekten” önce “mutlu olmaya” odaklananlar üzerine

Mutlu olmak halini düşünelim şimdi hep birlikte, evet ilişkilerinde öncelikle alabilecekleri veya verebilecekleri mutluluktan önce oldukları gibi mutlu olanları dinleyelim:

“Bu akşam arkadaşlarımla birlikteyim ama yarın seninle sinemaya gitmeyi çok isterim, geçen yıl arkadaşlarımla çıktığım tatil kadar birlikte gittiğimiz tatilimiz de çok güzeldi, evlendiğimizden beri her şey çok güzel, ben seninle olmaktan, kendimi daha çok bulmaktan ve kendime vakit ayırabilmekten sana olabildiğim kadar çok dürüst olmaktan, yalnız kalmak istediğimde bana alan tanıyor olabilmenden çok mutluyum, ben bugün sadece kitap okuyacağım istersen bana katılabilirsin, veya bunu yaptıktan sonra sen nerede isen senin güzel aktivitene katılabilirim” ve benzeri, yani “serzenişi, bitmeyen beklentileri, karşılanmamış geçmiş durumlarını almak üzere her seferinde karşımıza çıkan hatırlatmaları, iğnelemeleri, doğrudan söylenmeyen fakat ima edilen pişmanlıkarı” kısacası iyisi ve kötüsüyle sadece olduğu gibi olan ve gerçekten öncelikle kendi kendine mutlu olan bir grup…

Bir ilişkinin temelini işte bireylerin “mutluluk” halleri bu derece etkileyebilmektedir. Dışarıya verebileceği veya dışarıdan alabileceği mutluluktan bağımsız olarak kendi ile mutlu olan bu grup aslında ilişkilerinde de aynı dengeyi yansıtabileceklerdir. Kendileri mutlu olduğu kadar uyumlu oldukları durumlarda alınmayacak yani sadece talepkar davranmayacak ve diğer yandan aşırı verici uca çekilmeyecek yani karşılarındakini de diğer uca itmeyeceklerdir. Aslında sadece kendileri ile her yere taşıdıkları mutluluk halleri ile zaten oldukları gibi mutluluğu alabilir ve verebilir olacaklardır…

İşte ilişkilerimizde “hangi mutluluk” tipinde olduğumuz, yani bir edilmeyi bekleyen mi, etmeyi hedefleyen mi yoksa sadece oluşu ile kendi kendine mutlu olmayı bilen mi olduğumuz, aslında can-ım ilişkimizin kaderini de bir şekilde belirlemektedir… Bu yazımı okuyorsanız bu hallerden hangisinde olduğunuzu bir düşünün, hayatınızdaki o güzel insanı, sürekli vererek, siz olmayarak aslında bir “borçluluk” altında mı bırakmaktasınız veya sürekli mutlu edilmeyi bekleyerek aslında size tüm kalbini açmış olan o sevgili eşinizi, sevgilinizi “sizin isteklerinizi tam anlamıyla yerine getiremedikleri” için kötü mü hissettirmektesiniz veya siz zaten olduğunuz gibi bugün kendiniz gibi olabilmeyi başardığınızdan o güzel insana sadece “güzel” olabilmek için daha fazla sebep mi vermektesiniz?

Öncelikle siz “mutlu olmayı” kendi kendinize sonsuz bir mutlulukla coşmayı bilin; sonrası muhteşem bir akış olacaktır, çünkü ancak en derin içiniz mutluluğunuza “kaynak” olabilir ve paylaştıkça çoğalır…

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam