Hayatımda karşıma çıkan sen; tesadüf değilsin

Öylece oluverir. Tam bir konuda ihtiyacımız olan kişi karşımızda beliriverir. Nasıl oldu diye düşünürüz ve hatta “tam olarak bu konuda konuşacak insan arıyordum, tam olarak aynı yerde tatile çıkmış birinin deneyimlerini ve yorumlarını dinlemek istiyordum, tam da bu konsere bilet bulmamın yolunun olmadığı için üzülüyordum veya tam da böyle bir adam gerçekten mümkün müdür” diye düşünüyordum… Örnekleri çoğaltabiliriz; ve hatta bazen “yok artık” diyeceğimiz bir noktaya uzanır, dünya üzerinde milyonlarca olasılıktan sadece “olasılık” hesabına göre çok çok “imkansız” olarak düşündüğümüz kişi işte tam olarak orada durmaktadır; tam olarak düşüncemizde olduğu üzere, tam olarak “mümkün müdür” diye sorguladığımız üzere veya tam olarak “artık nereden bulabilirim” diye düşündüğümüz üzere…

Bugün sizlerle birlikte bu olayları biraz daha yakından inceleyelim istiyorum. Bizler her günümüze “bir diğer gün” diye uyanıyoruz. Fakat aslında monoton akışta veya hayatımızın bu günlük gidişatında her günümüzün evet birçok fırsatla, keşifle ve farklılıkla dolu olabileceğini, aradığımızı bulabileceğimizi ve karşımıza çıkan her anın bizim için orada olduğunu unutuveriyoruz. Evden çıkmamız, işimize giden yolda karşılaştığımız insanlar ki belki hoş bir bayan belki sadece çocuğunu kucaklayan bir adam belki yaşlı bir teyze belki bir simitçi bunların hepsi bizim için bize “bir şey” hatırlatmak için oradalar.

Yani düşünelim ki hayatımız bir film seti, bizim için kurulmuş kocaman bir set. Ve o sette her ayrıntı aslında sadece ve sadece bizim rolümüz için tasarlanmış durumda. Bu mümkün olabilir mi diye soruyorsanız aslında bu “tam olarak” bu şekilde. İşte bu yüzden bu yazımı okuyan sizlerin bugün itibarıyla “karşılaştığınız” ve tanışma şansına eriştiğiniz herkese çok daha yakından bakmanızı diliyorum…

Peki nedir çok daha yakından ve detaylı düşünmek, neden bazı insanlar ile bazı noktalarda hayatımızın bazı anlarında karşılaşabiliyoruz? Örneğin çoğumuz sorgulamıştır “neden beş yıl önce seni tanımadım, neden otuz yaşımdayken karşıma çıkmadın” veya “neden ben bunca zaman seni ararken bu konu hakkında bana kimse cevap veremezken ve sen bu kadar çok şey bilirken neden şimdi ben bir karar verip de yürümeye çalıştığım zamanda karşıma çıktın” gibi cümleleri mutlaka kurduğumuz olmuştur.

Hemen bir örnekle açıklamak istiyorum. Biten evliliğimin ertesinde yaklaşık üç yıl hiçbir ilişkim olmamıştı ve gerçekten yaşadığım aldatılma durumu nedeniyle kadın erkek ilişkilerine inancım çokça azalmıştı. Ve daha sonra öyle bir sevgi hali ile karşılaştım ki, yukarıda yazdığım “mümkün mü, böyle bir insan var mı” diye ne sorduysam işte fiziksel olarak cevabı tam karşımdaydı. Sevdiğim adam ben ne istiyorsam ve evrene neyi soruyorsam onlarla gelmişti, ve bu kadar derin bir kırılmışlığın üzerine beni iyileştirmekte muhteşem bir “merhem” olan sonsuz bir sevgi sunmuştu bana, bir kadının ne kadar çok sevilebileceğini, ne kadar muhteşem bir şekilde değer görebileceğini ve bir kadın-erkek ilişkisinde ne kadar olağanüstü bir arkadaşlığın mümkün olduğunu da göstermişti…

Sonuçta öyle bir nokta oldu ki “neden daha önce karşıma çıkmadın” diye sorgulamıştım, ama bu ne benim ne de onun için muhteşem olan zamanlamaydı. Eğer gerçekten daha önce kendisi ile arkadaş olmamıza rağmen bu şekilde bir durum oluşsaydı belki birbirimiz için sevgi olmak mümkün olmayacaktı; belki uyumlu olmak mümkün olmayacaktı; belki o an “aradıklarımız” farklıydı ve frekansımız farklı farklı noktalara akmaktaydı… Ve biz işte “öyle muhteşem” bir şekilde yine öyle bir “kurgu” ile karşılaştık ki; ben buna hala “tesadüf” diyemiyorum…

Peki hiç sorguladığınız oluyor mu yani hayatınızda bugün tanıştığınız yeni bir kişinin “bugün” sizinle tanışması tamamen tesadüf müdür? Hayatınızın bu yaşında bu gününde bu noktasında karşınıza çıkması ona erişebilmiş olmanız ve onun size erişebilmiş olması tamamıyla “öylesine” gerçekleşen bir olgu mudur? Neden bugün sizinle tanıştı? Siz bugün neden hangi mesaj için hangi amaç için hangi oluş için onu tanıdınız? İşte bu soruları çoğu zaman sormaz ve hayatımızdaki bu “olağanüstü karşılaşmaları” tesadüf olarak görüp geçiveririz. İşte bugün bu yazımda bana eşlik eden sen bunlar “tesadüf” değildir; dönüp her insana her ayrıntıya tekrar tekrar bakmanı diliyorum; anlamak üzere sana ulaşmak isteyen mesajı almaya açık olarak…

Bakın sevgili Ray Gasse muhteşem eseri Uyandıran Rüya ile bu akışı nasıl yorumluyor:

“…Hayatımızda bu gibi tuhaf rastlantılar, ipuçlarını verdiği altta yatan bir tasarım nedeniyle bizi meraka düşürür ya da en azından eğlendirir. Peki, ya bütün ilişkilerimiz veya “rastlantısal” karşılaşmalarımız buna benzer az incelikle işlenmiş mukadderat içeriyorsa ve Zen yazar Paul Reps’in dediği gibi “karşılaştığımız herkes tıpki denize yolda belirli taşların üzerinden kayan belirli su damlacıkları misali tam da karşılaşmayı hak ettiğimiz kimseler” ise? Filozof Schopenhauer dünya tarihinin tüm içeriğinin farklı yaşam düşlerimizin her birimizin, ancak kendisine katkıda bulunacak şeyleri tecrübe ederken, başkalarına gerekenleri de ortaya koyduğu son derece sanatkarane dokunmuş, birbiriyle iç içe geçen muazzam bir kaderler ağı olabileceğini düşünür ve şu soruyla sürdürür:

Tüm insanlığın, yaşam yollarındaki karmaşık ilişkilerinde bir bestecinin senfonisindeki görünürde bağlantısız ve çalkantılı seslere getirebileceği düzeyde bir ahenk sergileyemeyeceğini ileri sürmek, dar görüşlü bir korkaklık olmaz mıydı?

Mistikler, her sıradan karşılıklı ilişkinin daha derinlerde anlamlı bir maksadı gizlediğini söyler… Yakından incelediğimizde karşılaşmalarımızın zamanlamasında veya tanıştığımız insanların kişiliklerinde, çoğu zaman belirli bir uygunluk fark ederiz.

…Eski zamanlarda, ilişkilere dair bu düşünce şekli, yoldan geçen bir yabancının rastlantı sonucu kulak misafiri olunan sözleri dahil, en gelişigüzel ve gelip geçici etkileşimlerin bile kişinin yaşamına dair önemli ipuçları taşıdığıdır.”

Hayatımız “tesadüf” olarak kabul edebileceğimiz bu muhteşem zamanlamalı ve muhteşem düzenlenmiş “karşılaşmaları” çok daha detaylı düşünmemiz gerektiğini çoğu kez bize kanıtlamaktadır. Bu bir soruya yanıt, bir aşk arayışımıza cevap veya sadece ihtiyacımız olan bir paraya giden yolda karşımıza çıkan işveren ile olabilir… Fakat işte önemli olan her anı fırsatlarıyla “sadece bir tesadüf” düşüncesine indirgemeden “çok daha büyük bir planın olağanüstü bir parçası” olarak görebilmemizdir…

Siz bugün “muhteşem tasarımınızın” hangi noktasındasınız?

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam