Erkekler neden aramaz?

Bu hafta karşınıza altın değerinde bir soruyla çıkıyorum: Erkekler neden aramaz?

Yanıtlarımız ise elmas değerinde. Hem de bu yanıtlar muhtemelen çoğunuzun tanıyıp takip ettiği, sevdiği,  esaslı bir erkekten geliyor. Hepimiz için emsalsiz bir rehber olacağını umduğum bu yazıda sorumuzun yanıtlarını Er kişiden alacağım, yanıtların yorumunu ise elbette ben yapacağım.

‘Kadınlar neden aramaz?’ rehberi de yakında gelecek, merak etmeyin.

bekleyen kadın metiniçi

Haydi başlayalım!

Lüsyen: Canım, erkekler neden aramaz?

Er kişi: Onun aramasını bekler.

A-ha! Hiç aklınıza gelmiş miydi hanım kızlar? Evet, belki de gerçekten sizin aramanızı bekliyor. Görev mi yani bu? Arama sıralaması falan yok artık devir hareket devri. Beklemeyin hadi alın o telefonu elinize.

Er kişi: Alıştırmak istemez.

O ne demek yahu? “Aman çok aramayayım şimdi, belli olmaz birbirimizi çok severiz âşık oluruz falan mazallah!” mı diyorsunuz yani? Korkmayın bence. Su çok güzel, önce biraz üşütüyor ama sonra alışıyorsunuz 🙂

Er kişi: Bitirmek ister, bitmesini istediği için aramaz.

Bak şimdi bu mantıklı. Bu yöntem telefonun icadından bu yana hem kadın hem de erkek tarafından sıkça kullanıldı, pek çok kalp yarasının sebebi oldu. Hâlâ da başvurulan ilk çarelerden biri olmaya devam ediyor.

Er kişi: Issız adam sendromuna tutulmuştur.

“Ay galiba ben yapamıyorum Nalan” diyen abimizi hatırladınız mı önceki yazılardan? Hadi ona el sallayın, çünkü yine gelmiş, burada. O kısık gözleriyle hayatınıza girmek için en birinci benim diye önden önden koşturup sonra da yengeç yengeç kaçmanın yollarını arayan bu “kendini kalabalıklar içinde yalnız hisseden” genç irisine (yazar burada kin kusmaktadır) selam verip, yolunuza devam edin. Sendromlardan sendromlara koşarken acısını unutacaktır.

Er kişi: Canı istemediği için aramamıştır.

Eyvallah…

Er kişi: Başkası vardır.

Kuvvetle muhtemel… Aklı fikri ondadır. Seni arasa ne diyecek diye düşünüyordur. Bitirmek de zordur. Belki bitirmek de istemiyordur. Belki sadece kafası karışmıştır. Ay ne bileyim işte aklında başkası var adamın.

Er kişi: Aramış ama ulaşamamıştır.

Vallahi de bahane değil! Tekrar arasın.

Er kişi: Numarasını kaybetmiştir.

Cheesy Hollywood filmlerindeki gibi bir gün bir yerlerde karşılaşmayı ve uzaktan uzağa birbirinize müstehzi gülüşlerle yaklaşıp büyük bir aşka yelken açmayı bekle. Umarım çok beklemezsin.

Er kişi: Ne söyleyeceğini bilememiştir.

Evet, belki de sesini duymayı çok istiyor, seninle konuşmak için can atıyor ama ne diyeceğini bilemiyordur. Olamaz mı? Olabilir. Aşk dilini damağını birbirine dolar insanın. Bekleyin biraz daha, sakinleşsin toparlansın arar. Yani umarım arar. Umutlandırmış gibi olmayayım da…

Er kişi: Bir arkadaşından yanlış taktikler almış olabilir.

Ah o arkadaşlar yok mu! Aynı dert kadınların başında da var, merak etmeyin. “Bekle azıcık ya, hemen arama abi! Azıcık ağırdan sat kendini. Bak benden söylemesi, nasıl başlarsa öyle devam eder. 1 gün bekle. Yok 2 gün 350 gram daha bekle. Tam olur o zaman”. Olmaz. Öyle olmaz. Benden söylemesi, insan ilişkisi ağırdan satmaya, taktiklere, boş mavralara gelmez. Ona göre.

Er kişi: Ya bir şey diyeceğim, adama numaranı verdiğine emin misin?

Dıt dıt dıt dııııııt…

Ders 101, numaranı verdiğinden emin ol.
Gerisini de canın nasıl istiyorsa öyle yap.
Bu rehberi de elinin altında bir yerde tut bence.

Lüsyen bol muhabbetli günler diler.

Yazarın önceki yazıları için tıklayın.

Lüsyen
Gün içinde en çok kadın-erkek ilişkilerine, sekse, deneyimlere kafa yorabileceğim rahatlıkta bir dünyanın hayalini kuruyorum. İstanbul'da yaşayan genç bir kadının ortalama hikayesiyim. Bazı insanlara ... Devam