En güzel değer “kendinize” verdiğiniz değer

Bu konuda çokça yazı yazdım bugüne kadar, gerek kendi tecrübelerimi paylaştım, gerekse sizlerden gelen sorulara ve yorumlara kaşılık yazmaya çalıştım. Fakat işte bir kez daha aynı başlıkla, yani kendine değer verebilmek ile karşınızdayım. Neden diye soracak olursanız cevabım çok basit; o kadar çok yorum alıyorum ki bu konuda, soruların ardı arkası kesilmiyor. Bana ulaştırdığınız o “ben kendime hiç değer vermiyorum”, “kendimi sevemiyorum” sözlerinin gerçekten akışı kesilmiyor…

İşte kader bizi bir “kendine değer vermek” yazısında daha buluşturdu. Şimdi her şeye yeni baştan başlayacağız sizlerle yılmadan ve direnmeye devam ederek,”kendi kendime değer veren bir ben yaratacağım” diyeceğiz… Peki o zaman en baştan başlayalım; öncelikle “değer” nedir, yani bir şeyin değeri neye göre ölçülür bunu çok iyi anlamamız gerekir. Görünen odur ki bir şeyin değeri “ona o değeri vermekte olan ile” ölçülmektedir, çünkü ancak siz bir şeye o anlamı yüklediğiniz vakit o şey o “anlam” eşiti kadar değerli hale gelir. Hemen bir örnek ile açıklayalım nasıl tabir ederiz “parasına çok değer veriyor” deriz değil mi? Bu kimseler örnek olarak para harcamaya korkuyor olabilirler, çokça paraya sahip olup yine de varlıkları eksikmiş gibi davranıyor olabilirler veya sadece parayı paylaşmayı sevmiyor veya tercih etmiyor olabilirler. Bizler bunu “paraya değer veren” olarak yorumlarız ve gerçekten bu kişiler için paraları oldukça değerlidir. Şimdi diğer bir örneğimizi alalım, para konusunda oldukça bonkör olan, parasını açıkça paylaşan ve verdikçe daha çok mutlu olan bir kimse ile birlikte olduğumuzda ne düşünürüz, “parasına değer vermiyor, para onun için o kadar da değerli bir şey değil, parasını düşünmeden harcayabilecek kadar az değer veriyor” deriz değil mi?

Para örneği dışında pek çok konuda örnek bulabiliriz değer vermek kavramının o değeri veren tarafından oluşturduğunu bize tekrar tekrar gösterebilecek olan. Örneğin bazılarımız son aldığımız en güncel teknolojik içeriğe sahip fotoğraf makinesine değer veririz, bazılarımız spor yapmaya ve güzel bir vücuda sahip olmaya, bazılarımız can-ım çocuklarımıza, bazılarımız sadece dingin olduğu anları bulmaya ve 1,5 saatlik yoga seansına her ne olursa olsun katılabilme keyfine değer veririz ve bazılarımız henüz birlikte olmaya başladığımız kız veya erkek arkadaşımıza değer veririz… İşte tüm bu “değerli olan” şeyi “değerli” yapan, değer veren kaynaktır.

Şimdi yeniden öz-değer kavramına dönmek istiyorum. Bu durumda bizler “diğer bir kişi” değerli veya değersiz görse bile değerli hale gelebilir miyiz? Yani bizler öncelikle “bizden” kaynaklanacak olan değer anlayışını başkasından beklediğimizde ve o kişi bize bu durumda “dünyanın en büyük değerini” bahşediyor olsa bile gerçekten değerli hissedebilir miyiz? Cevabımız çok ama çok basittir; “hayır” çünkü ancak ve öncelikle bizler kendi kendimizin değerini bildiğimizde “değerli” hale geliriz. Bu duygu değer oluşturmaya, içimizde bulunan güzellikleri “değerli” olarak görebilmeye ve aslında kim olduğumuzu gerçekten hatırlamamıza yardımcı olur.

Evliliğimin son döneminde özellikle düşünür olmuştum, bu adam benimle neden evlendi, neden benimle birlikte, neden ben buna “değer” bulunabilir miydim? Yani bu durumda nasıl bir öz-değer yoksunluğu içindeydim ki, bir kişinin benden bağımsız bana verdiği değer sonucunda gerçekleştirdiği kararını sorgulamıştım… Ve sonrasında yaşadığım ilişkimde o derece çok büyük değer vermek ile sarmalanmıştım ki, fakat bu ancak ben kendi kendime muhteşem bir öz-değer anlayışı geliştirdiğimde olmuştu…

Neden ve nasıl? Pınar ne ister, neyi sever, nasıl canı sıkılır, neden yalnız hisseder, neden ağlar, neden güler, nasıl sever, ne zaman utanır? Bunları tek tek kendime sormuştum, sanki kendi kendimi ilk kez görüyor gibi… Sonra tabi ki kendi kendimle uzun seyahatlere çıkmıştım, kıtalar boyu yol almıştım, bir kere kimseye ihtiyaç duymadan kendi kendime bakmaya “katlanabilmiştim” saatler boyunca bir diğer kişi ile konuşmadan kendimle konuşmuştum. Ve sonunda öyle bir nokta gelmişti ki gün boyunca o kendi kendime kalabileceğim kendime bakabileceğim yani kendime o öz-değer bilincimi tekrar tekrar hatırlatabileceğim o anları bekler olmuştum…

İşte bu yazımı okumakta olan sevgili sen, en son ne zaman kendine aynada baktın, merhametle, başka bir göz beklemeden, en son ne zaman sana bahşedilmiş kainatta “tek olma” özelliğini hatırladın? En son ne zaman tek başına dışarı çıktın, başka bir ülkeye gittin, ne zaman kalbin ağlasa da kendi öz-değerin dolayısı ile kırıldığın bir durumda “hayır” demeyi bildin, en son ne zaman sadece sen istemekte olduğun için bir bankta oturup bir gün boyunca kendi kendinle konuştun?

Birçoğumuz kendimiz ile baş başa kalmaya korkarken , başkasının o kendi kendimize “bilemediğimiz” öz-değerimizi dışarıdan kalbimize sokuvermesini bekleriz. Üzgünüm ama bu bizler değişmedikçe “ben çok ama çok değerliyim” demedikçe olmayacak… Ne zaman inancımız değişir o zaman etrafımızda bize o “değer” anlayışımızı geri yansıtacak insanlar da çoğalıyor olacak… Evet, kolay bir süreç değil ama öncelikle bize verilen bu muhteşem beden ve bu muhteşem ruha “saygı duymak” ve bu nedenle de “öz-değer” yani özümüzden değerli olduğumuzu en derinlerden hissetmemiz gerekmektedir…

Bugün aynaya bakıp, “ben çok değerliyim” diyebilecek kadar cesaretiniz var mı? Bu cümle dönüştürücüdür, bu cümle sihirlidir… Kendinizi sevin, kendi değerinizi bilin. Çünkü siz “eşi ve benzeri” olmayan ve bu derece olağanüstü olarak yaratılmış olansınız, çünkü siz en muhteşem olansınız.

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam