Bedene dokunurken ruha da dokunabilmek: Tantra

Kültürümüz gereğince gizli kapılar ardında kalmış bir konudur cinsellik. Küçüklüğümüzden itibaren hep “kendimizi korumamız” gerekir… Tabii ki bir “kadın” olarak yetişmenin de verdiği farklılık yadsınamaz… Diğer yandan başta kendim olmak üzere son dönemde o kadar sık görmekteyim ki bu konuda bilincimizde bastırılmış inançlarımız, korkularımız ve tabii ki “egomuz”; hani erkeklik göstergesi olan güç vardır ya…

Tabii ki cinsellik konuşmaya başladığımızda bir noktaya kadar açık açık tartışmak mümkün olabiliyor ne yazık ki. Ben bugün bu yazımda sizlerle birlikte başta “kendi” tabularım olmak üzere bazı kilitli kalmış gerçekleri bir ortaya koyalım istiyorum… Hani bizi takip eden “gölgelerimiz” vardır, nereye gidersek gidelim hep bizimledirler…

Hemen kendimden örneklerle başlayabiliriz; “kızım kendini koru kolla” sözleri… Siz küçücük yaşınızdan bu kocaman 30’lu yaşlarınızı aşmış bir kadın oluncaya kadar hep gerilere bastırmışsınızdır; sürekli kendinizi koruyacak kollayacak bir ortam oluşacaktır… Ve siz bunu düşündükçe oluşur da… Çünkü hep şöyle bir algı oluşur “erkek” demek kendimi korumam gereken varlık… İlişki demek “sahip” demek, kendimi korumam konusunda “bana yardımcı olacak”… Oysa can-ım evren muhteşem şekilde sizi korumakta ve kollamaktadır; ve aslında “korunacak veya kollanacak” bir şey de yoktur. Herkeste olan “bir bedendir” sizde olan da aynısı, iki kol iki bacaktır… Oysa siz bir “hazine gibi” korumak kollamak bilinciyle dolmuşsunuzdur…

Tabii ki bu kadar ile bitmez, nedir önemli olan açıkça konuşamadığımız “ten uyumu” vardır daha sonra. Kültürümüzde özellikle kadınlarımız arasında çokça açığa vurulmaz böyle konular. Memnun değilizdir ama “söylemek” de mümkün değildir; nedeni çok ama çok basittir erkeklik gururu sarsılır. Oysa medikal çözümü olan birçok durum söz konusudur. Ve biz işte gizledikçe gizleriz o yatak odamızda yaşananları veya “yaşanamayanları”… Şimdi daha da açık seçik bakalım meseleye (maden bu derece bir samimiyetle başladık). Peki bizler hiç şunu duyduk mu annemizden “cinsellik çok önemlidir, evlilikte ve ilişkide cinsel olarak mutlu olmak çok önemlidir yavrum”… Sizlere soruyorum hiç biriniz böyle bir şey duydu mu?

Ben cevap vereyim hepimiz için tabii ki “hayır”, çünkü bu bu derece “kapalı” bile konuşulamaz, neden konuşulamaz çünkü “gizlidir”, kapalıdır, “söylenemeyendir” (tabii ki söylenmeye başlansa sayfalarca kitap olur anlatacaklarımızdan, hayallerimizden, kalp kırıklıklarımızdan belki). Fakat bizde “yüksek ses” ile söylenebilen “onda bende olmayan ne buldu” sorusu olur, veya “neden beni aldattı” olur değil mi? Çünkü işte cinsel uyum veya cinsel ilişkide beklentilerimiz asla ve asla yüksek sesle konuşulamayanlardır… Bizler adeta birer gezegen gibi “başka vücutlara” çekilirken bunun “hakkında” konuşmayız da sadece sorunlarına üzülüyor oluruz…

İşte bu durum dolayısı ile bu yazımı okuyan sizlerden cinsel hayatınıza, cinsellikten beklentilerinize ve bu dünyada deneyimleyebileceğiniz ve gerçekten İlahi sevgiye ilahi aşka en yakın olduğunuz, kendinizi belki dünyanın en yüksek noktasında hissedebildiğiniz ve insan için verilmiş en güzel kavramlardan biri olan cinsellik ile ilişkili algılarınıza bakmanızı istiyorum… Evet hepimiz bedenlere dokunuyoruz fakat bu yazımızın bizi götüreceği öyle bir hedef var ki… Bedene dokunmaktan çok çok daha öte bir deneyimden bahsetmek istiyorum; ruhunuza dokunmak yani bedeni aşıp o sizin sevdiğinizin ruhunu görebilmek hali; Tantra…

Tantra, Hinduizm ve yoga felsefesinde çok önemli bir yere sahiptir. Hint dili Sanskritçede anlamı “süreklilik” işaret eden bir dokunma anlamındadır. Tantra felsefesinde cinsellikte doyuma ulaşmak önemli değildir; önemli olan sürekli ve uzun süre tarafların muhteşem bir zevk halinde ve en yüksek dişil ve eril enerjide yani cinsel enerjiyi toplayarak en yoğun noktada kalabilmeleridir. Böylece bu yüksek enerji dışarıya akıtılmaz ve israf edilmez, bedenlerin içeresinde saklanmaya devam eder.

Tantra Hindu felsefesine göre bir “meditasyon” halidir. Tantra kadını tamamıyla bir Tanrıça olarak görür. Uzun süreli cinsel enerjinin açığa çıkartılması yolunda, kadın katman katman erkeğine açılır. Bu bedensel birleşmenin çok daha ötesinde ruhların ve tüm var oluş enerjisinin bir arada olduğu çok özel bir deneyim yaratır. Bizler bugün sıkça “kamasutra” terimini duyarız; kamasutra Tantra felsefesinin sadece bir bölümüdür ve teknik uygulamalarını içerir…

Bakın Osho’nun Tantra; En Yüksek Bilgelik kitabında kadim Tantra felsefesi bu felsefenin muhteşem içeriği nasıl açıklanıyor:

“…Tantra matematiksel değil, çok çok şiirsel bir yaklaşımdır. Ve Tantra matematiğe değil, aşka inanır; ani aydınlanmaya inanır. Ve küçük öğretilerin sana hareketi öğrettiğini; büyük öğretilerin sana nasıl hareket edileceğini değil, ne olunacağını, nasıl olunacağını öğrettiğini söyler.

…Tantra aslında kimsenin tek başına aydınlanamayacağını söyler. Biz birbirimizin parçalarıyız, birbirimizin bölümleriyiz; biz bir bütünüz. Bir kişi zirve halinde, çok büyük bir dalga haline gelebilir – ama etrafındaki küçük dalgalara bağlı kalır. Yalnız değildir, oradaki okyanus ve bütün dalgalarla bir olarak kalır. Bir dalga nasıl tek başına aydınlanabilir ki?

…İki aşık derin bir cinsel orgazm yaşarken birbirlerinin içinde erirler; o zaman kadın artık kadın değil, erkek artık erkek değildir. Yin ve Yang dairesi gibi olurlar, birbirlerinin içine ulaşırlar, birbirlerinin içiyle buluşurlar, erirler, kendi kimliklerini unuturlar. Aşk bu yüzden bu kadar güzeldir.

…Ve yavaş yavaş, eğer birbirlerini seviyorlarsa ve birbirlerine teslim oluyorlarsa, bu nabız gibi atma, titreşme anına teslim olurlar ve korkmazlar… Çünkü bedenin sınırlarını kaybetmesi, bedenin buhar haline gelmesi, bedenin buharlaşması ve yalnızca enerjinin, çok incelikli bir ritmin kalması ölüm gibi birşeydir ama kendini yokmuş gibi hissedersin. Yalnızca büyük bir aşkta bu durum yaşanabilir. Aşk ölüm gibidir: Maddesel görüntü olarak ölürsün, kendini beden olarak düşünürsen ölürsün; beden olarak ölür ve enerji, hayat enerjisi olarak evrimleşirsin…”

Aşk sadece bedene dokunan ilişkiden çok daha ötesidir, bugün bu yazımı okuyan sen aramaya ve bulmaya devam et; sadece bedenine değil ruhunun çok derinlerine kadar dokunabileceğin ve ancak seni bu derece derinden görmeye cesareti olan için buradasın… Yolun açık olsun…

“Aşk gözle değil, ruhla görülür.”W. Shakespeare

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam