Bakış açısının dönüştürücü gücü: Nasıl bakarsak öyle görürüz

Bazı insanlar ile karşılaşırız, enerjileri bizleri de yükseltir. Onlara her konuda danışmak isteriz, bizlere yol gösterebileceklerini düşünürüz. Sonsuz güçte gibi görünürler gözümüze. Her ne olursa olsun doğruyu bilirler, bize her neyi önerirlerse önersinler hep en iyi çözümleri önerirler değil mi? Ve hatta gece gündüz bilmez illa ki onlara sormak gelir içimizden, aldığımız cevaplar bizim için de kapalı perdeleri açtığımızda gözlerimizi kamaştıran güneşi görmek gibi olur…

Peki bir de tam tersini düşünelim, bazı insanlar da vardır ki tek yaptıkları şey şikayet etmektir. Derin bir şikayet, hep şikayet, son derece yüksek oktavdan şikayet etmek, hayatın ondan aldıklarından, kimin kendisine nasıl haksızlıklar yaptığından, akmayan bolluk ve bereketten ve sonuna kadar hep en iyi olmasına elinden geleni yapmasına rağmen hayatın ona istediklerini bir türlü vermiyor olmasına…

Temel olarak farkı burada kısa iki paragraf olarak anlatmaya çalıştım. Ama sizler bu satırlarda kaybolurken ve ben henüz daha bu metnin geriye kalan kısmını tam olarak dünyamıza getirememişken, ortaklaşa görmeyi istediğim bir şey var sizlerle. Gelin şimdi hep birlikte bu yazımızın başlığı olan “perspektif” kavramını aynı noktadan ve biraz daha derinden inceleyelim.

Hep birlikte hayal edelim istiyorum, muhteşem bir koy düşlüyoruz, dalgalar sahile vuruyor. Biz denizin güzel sesini içimiz pozitif enerji ile dolarken, tertemiz deniz kokusunu içimize çekerken bir akşam üstü güneşi altında dinlemeye dalmışız. Gözlerimizin önünde alabildiğine mavi bir sonsuzluk var, bulunduğumuz kumsal korunaklı bir koy şeklinde ve gerçekten bizi çok ama çok mutlu eden bir doğa harikasının içerisindeyiz. Şimdi bu koyun tam ortasında duralım istiyorum, ayaklarımıza biraz denizin o olağanüstü tazeliği, soğukluğu ve tuzu değiyor. İlk önce yürüyüşümüze koyun sağ tarafına doğru başlıyoruz. Biz yürüyoruz dalgalar gelip bize o can-ım denizin en güzel dokunuşlarını sunuyor. Kumlara değiyoruz, rüzgarı hissediyoruz ve kocaman gülümsüyoruz.

Gelin görün ki sağ tarafa doğru ilerlerken gün batımının ters yönünde kaldık yani güneş arkamızda kaldı ve koyun gölge alan kısmına vardık. Aynı muhteşem güzelliğe bakmaktayız fakat rüzgar bu sefer bizi üşütmeye başladı. Evet, aynı dalgalar buradan baktığımızda artık sıcak güneşin altında bizi serinleten bir öğe değil, üşümek hissimizi giderek daha da güçlendiren soğuk su kaynağı oluverdi. Üzerimizdeki giysiler, bulunduğumuz koy, arkamızdaki güzel doğa, önümüzdeki uçsuz bucaksız mavilik şu an bize aynı heyecanı vermiyor…

Nedir değişen? Yani yürümeye ilk başladığımız noktaya göre neyi kaybettik te artık o haz aldığımız koydan bu kadar zevk alamaz hale geldik? Evet, baktığımız perspektif değişti değil mi, biraz yürüdük, önce güneşi kaybettik, sağa doğru ilerldik, diğer tüm değişkenler aynı kaldı ama biz ana bir değişkeni kaybettik ve perspektifimizin içinden çıkartmış olduk. Aynı yürüyüşü sol tarafa doğru yapsakdık ve tam olarak akşam güneşi tüm muhteşemliği ile vücudumuzu ısıtmaya devam etseydi ve biz her adımda biraz daha yükselseydik… Yükseldikçe daha da çok bu güzelliğe katılsaydık, hep orada kalacakmış gibi, o görüntü ve b güzel koy sanki sadece bizim için yaratılmış gibi, bize özel olarak, bize bu dünyanın nimetlerini sunmak üzere…

Şimdi aynı koyda bulunduğumuzu düşünün, bir kişi sol tarafta ve diğer bir kişi sağ tarafta, aynı koya bakarken sizce gördüklerinin, hissettiklerinin ve düşüncelerinin “farklı” olması neye dayanıyor (kişisel farklılıkları yani yetişme tarzından kaynaklı farklılıkları ve genel kişisel özellikler açısından farklılıkları bu soruda değişken olarak kabul etmiyoruz) ? Aynı kumsala aynı resme aynı ortama aynı varlığa aynı var oluşa aynı ana sadece “farklı bir perspektiften” bakmaktalardır…

Eğer şunu düşünürsek, güneşi gören kişi bundan şikayet eder ise perspektifi solda kalarak koyun güneşsiz kısmındakinin perspektifine yaklaşacaktır; yani hepimizin çokça bildiği şikayet ediyorum, şikayet etmeye devam ediyorum, hayat adil değil… Eğer solda kalan güneşi göremiyor olmasına karşın, halen koyun güzelliğini görmeye devam eder, bu muhteşem güzelliği görebildiğine şükreder ve sadece sağ tarafa doğru yoluna devam etmek yeteneğini bulabilir ise (ki bu yetenek normal hayat akışımızda hata yaptığımızda ayağa kalkmak, her zaman uğruna yaşanacak bir şeyler olduğuna inancımızı korumak kötü biten ilişki veya iş deneyimlerimize rağmen hayat akışımızda aldığımız derslere güvenerek ilerleyebilmek ve geleceğe bu deneyimleri birer güzel öğreti olarak yansıtabilmek oluyor) perspektifi sağ taraftaki güzelliğe yaklaşacaktır… Bu durumda bulunulan koy her duruma rağmen hayatın güzelliklerinden bir parça olmaya, şikayet olmamaya, “hayata bahşedilmemiş olanlar” sınıfından çok uzaklarda olup, güneşi görünceye kadar geçen sürede “güneşsiz kalmanın” da varlığın bir parçası olduğu öğretisini de kapsayan güzel bir yol olur.

İşte hayata bakış açımız yani hayat perspektifimiz de bu kadar basittir, bizler nasıl bakmayı seçiyorsak gördüklerimiz de buna göre şekillenir. Sürekli şikayet etmeyi, sürekli “verilmeyen olduğumuzu” yinelemeyi yani azımsamayı yani bize bahşedilmiş olanları “görmemeyi” tercih ederek olmayana odaklanmayı seçiyorsak, mutsuzluğu, korkuyu, endişeyi, kıskançlığı veya çaresizliği çoğaltıyorsak, hayatta perspektifimizden “görmeyi seçtiklerimizi” alacağız. Çünkü gördüklerimiz hayatımızın gerçeğini oluşturur. Oysa bize bahşedilmiş güzelliklere, sevme kabiliyetimize, varlığımızın muhteşemliğine, dert olarak nitelendirdiklerimizin birer ders olduğuna, doğrularımız kadar hatalarımızın da olacağını kabule odaklanırsak, perspektifimizden daima bolluğu bereketi ve güzel olanı görebiliyor olursak, hayatımızın gerçeği de bu olacaktır…

Bu kelimeler sizlere ulaştıysa düşünmenizi istiyorum bu koyun hangi tarafındasınız? Sürekli şikayet ederek, yokluğu yineleyerek, azımsayarak, çevrenizdeki güzellikleri görmemeyi mi tercih etmektesiniz? Sizin için yaratılmış olan bunca muhteşemliğe rağmen hayatınızı bu “perspektif” ile mi şekillendirmektesiniz?

Haydi bugün bir değişiklik yapın, sadece teşekkür edin, gözünüzle “görebildiğiniz” her şey için, ve dileyin kalbinizle çok daha güzellerini görebileceğiniz gün için… Sizin perspektifiniz ne ise hayat size getirmeye hazırdır, peki siz “güzel” olanı kalbinizle görmeye, kalbinizle kabul etmeye ve buna olur vermeye hazır mısnız?

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam