Aşk, yanmak deliliğini sever

Çokça duyuyoruz değil mi son dönemde “titreşim” ibaresini. Nedir titreşim, nedir enerji ve neden bu enerji sorunsalı “aşk” dediğimiz bu gerçekliğe böyle yansıyor? Bu yazı çok yüksek bir titreşimin ürünü; örneğin bu yazıyı okuyan sizler şu anda sizin için yazıldı, tek tek her harfine kadar, ve hatta yanlış veya doğru diye düşünmeden noktalama işaretlerine kadar…

Bu yazı boyunca benimle birlikte sorun istiyorum, şu anda hayatınızda biri var ise ilişkiniz ile ilgili veya ilişkiniz yok ise “aşk” denildiğinde ilk aklınıza gelenler neler? İşte aklımızdan geçen her kelime, her cümle veya her düşünce adeta bir radyo dalgası gibi, bu evrende gerçekten yankılanıyor… Biz adeta ne hayal edersek, ne kadar hayal edebilirsek, ne kadar “aşk” diyebilirsek o bir süre içinde bizimle tezahür ediyor.

En çok duyduğum cümlelerden örnekleyerek başlayacağım aslında, gelin bakalım eğer yayınladığımız mesajlarımız yani “aklımızdan aşk denildiğinde geçenler” ilk şöyle cümleler oluyorsa “kim bulmuş ki ben bulabileyim, aşk diye bir şey yoktur, çok az bulunur, nadirdir, ben kapılarımı kapattım, bunu düşünmek için yaşım çok ilerledi, ben hak etmiyorum”… Bir adım daha ileri gidelim suçluluklarımıza; “ben eski sevgilimi aldattım dürüst değilim, cezasını çekeceğim, bundan sonra mutlu olamam, ben aşkı hak etmiyorum çünkü yalan söyledim” veya çok benzer diğer bir kendi kendimizi yargılama, suçlama ve aslında hayal bile edilemeyecek kadar “kötümser” bir bakış açısı “ben aşktan anlamıyorum”…

İşte sevgili “evren” bizi her düşüncemiz için dinlemektedir; “aşk” tezahürümüz yani hayal ettiklerimizi tek tek kaydedilir… Tabii ki sonrasında karşımıza çıkan kişiler veya olaylar bizlere düşüncelerimizin aynası olarak yansıyanlardır; titreşimimize uygun olan, aynı frekansta olduğumuz yani aynı hayali evrene aktaran kişilerdir. Bazen evet sorgularız “ben hep aynı şey ile mi sınanıyorum, neden sürekli terk ediliyorum, neden aldatılıyorum, neden ilişkide olduğum kişiler beni anlayamıyor gerçek bir iletişim kuramıyorum?”

Fakat aslında aradığımız cevaplar sadece “kendi titreşimlerimizde” yani aşk için hayal ettiklerimizdedir. Sadece “hayal” ettiklerimiz (fiziksel olarak yaşanmamış ve aslında dünyada gerçek olaylara karşılık gelmeyen oluşumlar) yani aşk üzerine yaydığınız titreşimler, o hiç farkında olmadığınız öz yargılarımızı, hak etmiyorum inancımızı, öz değerimizi bilmemek halimizi veya bir ilişkide kadının erkekten daha ön planda olması gerektiği gerçeğini bize aynen yansıtacak şekilde geri döner…

Peki “aşk” hayal edilebilir mi? Şunu da geçirebilirsiniz içinizden “ben hayal ettim fakat istediğim olmadı, yine aldatıldım, yine anlaşamadım, yine aynı aşk kurbanlığını yaşadım”. İşte bu nokta çok önemli bir gerçeklik olarak karşımıza çıkar; “kendi hayalimize” gerçekten yakından bakmak. Hayatımızda bir ilişkiyi “neden” yaşamak istiyoruz? Sadece birileri onay versin diye mi, egomuzu tatmin etmek için mi, korkularımızı aşmak için mi yoksa “gerçekten bu dünyada oluşumuzu bize daha da iyi aktarabilecek bir gelişim” için mi? Eğer bu etki “gerçekte” korku ise siz hayal ediyor gibi gözükseniz de korktuklarınız karşınıza çıkacaktır veya egonuzu tatmin etmek amacındaysanız “hayal ettiğiniz” güçlü bir kişi olsa bile çok daha “size muhtaç” konumda olan kişileri hayatınıza çekersiniz…

Evet, “aşk” hayal edilebilir… Aşkı hayal etmek aslında kendimizi de daha yakından tanımak demektir. Uzun süren ilişkim ertesinde evliliğimde de “kendi öz sevgim” ve öz değer bilmek konusunda hiçbir fikrim yoktu. Ve bu ilişki tam olarak bunu hayatıma yansıtmıştı. “Kendim” için hiçbir şey istemeyen tamamıyla küçük yaşından bu yana bir aşk haline “anne” olmak üzere yaklaşan bir kadın… Çünkü dikkatlice ne istediğimi neden bu ilişkide olduğumu neden kendimi “sıfır” noktasına getirdiğimi sorgulamıyordum bile…

Boşanma sürecim ertesinde ise uzun süre bir “insanın nasıl aldatabileceği” gerçeğini sorguladım. Yani nasıl olur da yalan söylemek bu derece kolay olabilirdi… Fakat soru “diğer” kişi ile cevaplanmaya gerek duymayacak kadar açıktı; ben kendimi sevilmeye layık görmüyordum ve içimden gün içerisinde çokça kez şu cümle geçmekteydi “bu adam neden benimle birlikte, neden evlenmek için beni seçti, bunca başka seçenek varken bende ne var”? İşte bu sorulara cevabım yoktu; düşünün sevgili evren ne yapmalıydı, buna karşın evet ben sordukça o bana gösterdi; “diğerlerine tercih edilmeyecektim, bana aşk olmaya layık değildim” ve hatta “benim aşkım diğer bir kişiye duyulan aşkın tamamıyla gerisinde kalacaktı”…

Bu yüzden “aşk” hakkında kurduğunuz her cümle “sihirlidir”, siz ne hayal ederseniz ve gerçekten buna inanırsanız gün gibi karşınızda bulacaksınız. Sevgili Nuray Sayarı, Aşk Kuantumu eserinde bakın bunu nasıl açıklıyor:

“…Gerçek aşkı istiyorsanız, tıpkı Şems gibi dünyanın bir ucunda da olsa aşkınızın var olduğuna inanmanız gerek. Önce inanın ve coşkuyla isteyin, evren onu size getirecektir. Umutsuzluklar aşkın önündeki en büyük dirençtir.

…Eğer o insanı bulamaycağınıza ya da bulduğunuz insanla birlikte olamayacağınıza inanıyorsanız, değil  o kişi ile bir hayat kurmak, karşılıklı kaldırımda bile yürüyemezsiniz. Devamlı acı çeker durursunuz. Birlikte olduğunuz insanla bir gün ayrılacağınızdan korkuyorsanız onunla bir gün değil her gün ayrılırsınız.

…Eğer biz kendimizi aşka değer görüyorsak ve hayal gücümüzle sınırlarımızı zorluyorsak, kendimize çektiğimiz insan da tutkulu bir aşık olacaktır. Bulacağımız insan da aşkın sınırlarını zorlayan muhteşem bir insan olacaktır.

…İstediğiniz aşkın ve mutluluğun evrenin hayrına olmak üzere hayatınıza girmesine izin verin. Kaçmayın sevgiden. Aşkın risklerinden, kahkahasından ve ızdırabından…

…Siz yeter ki kendinizi sevin ve inanın.”

Bu yüzden evet aşk siz nasıl tezahür ediyorsanız size bu şekilde hayallerinizi yansıtacak şekilde hayatınıza girer. Aşkı bulamayacağınıza dair bir inancınız varsa bugün tekrar kendinize sorun, evren sevgi üzerine yaratılmışken ve bu dünyada milyonlarca insan var iken siz neden “olmadığına” inanmayı tercih etmektesiniz? Sadece hayal edin, hayal edin ve tekrar hayal edin ve bırakın, inanın… Belki aşk tam yanı başınızdadır, sadece “izin vermeniz”, sadece kabul etmeniz, sadece biraz hayal etmeniz, belki “istiyorum”, belki de “ben bugün yanmaya hazırım” diyebilmeniz gerekmektedir…

“Aşk, sandığın kadar değil; yandığın kadardır.” -Mevlana Celaleddin Rumi

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam