Aşk “aşk ile beklemeyi” sever

“Uzakta olsan da yanımda olmalısın daima; unutma gerçek aşk sevdiğini anınca yanmaktır. Yandıkça sevdireni anmaktır.” -Mevlana Celaleddin Rumi

Beklemek, hem de sabırsızlıkla. Ne kadar çok beklemek vardır hayatımızda değil mi? Konumuz aşk olunca hepimizin “ben seni çok bekledim” diyebileceğimiz bir kişi veya bir aşk hikayesi vardır hayatında… Örneğin uzaktaki sevgiliyi bekleriz, gelecek yeni bir aşkı bekleriz, giden sevgilinin ardından dönüşünü bekleriz veya kaybettiğimiz heyecanın geri gelmesini bekleriz… Peki aşkın ne kadarı beklemektir, aşk beklemeyi sever mi? “Aşk beklenir mi, aşkı beklerken yoruldum” der kimisi bu doğru mudur? Ben bugün biraz sizlerle bu sorulara yanıt aramak istiyorum.

Hani derler ya “olmayacak”… Ama yine de bekleriz o muhteşem “olmayacak olanı”, sen boşuna bekliyorsun derler, olmayacak işte göreceksin, öyle bir varlık henüz dünya üzerinde bulunmuyor… Senin aradığın tanımda bir insan “mümkün değil”… Bugüne kadar kim bulmuş ki sen bulacaksın, bugüne kadar sen hiç “böyle bulanı” bekleyip de geleni isteyip de elde edeni gördün mü? Belki aynı anlama gelen binlerce cümle söyleyebilir çok sevgili sağ duyumuz…

Ben bugün sizlerle aşka “beklemek” gözünden bakalım istiyorum… Öncelikle aşkı hayal edebiliyor muyuz yani “neyi beklediğimizi” biliyor muyuz? Gerçekten bugün siz kalbinizi sessizce dinliyor musunuz, nasıl birini söylüyor size? Şunu düşünebilirsiniz; “bir tanım yapmak zor”. Evet kolay olmadığını biliyorum fakat siz sadece “aşk” dediğinizde, bunun içini doldurmadığınızda, nasıl bir tezahür umuyorsunuz? Siz ne istediğinize odaklanmadıkça veya tam tersinden “korkularınızı” seslendirdikçe “ne istemediğinizi” seslendirdikçe sizce beklediğiniz ne oluyor?

Ben hemen cevap verebilirim, o korkuların, o istemediğiniz tüm özelliklerin karşınızda belirdiğini, bu kişilerin hayatınıza çekildiğini göreceksiniz. Örneğin “beni mutlu edecek, birlikte olduğumda kendimi çok iyi hissedebileceğim ve bana kalpten bağlı bir kişi diliyorum, güzel bir aşk yaşamak istiyorum” odağımızı kuramamaktayız. Bu cümle neden çok önemli? Çünkü biz burada saydığımız detaylara odaklanırız; iyi hissetmeye, birlikte güzel vakit geçirmeye ve tabii ki kalpten bağlı olmaya. Bunlar sadece benim verdiğim birkaç örnekten ibaret; sizin örnekleriniz sadık olabilir, güvenilir olabilir veya huzur veren de olabilir…

Şimdi gelin böyle bir cümle kurmak yerine, bizler için şu cümle aşk hakkında beklediklerimizi oluşturuyor olsun; yani biz aslında “tam olarak” ne beklediğimizi bilmeyelim, fakat aklımızda ve kalbimizde dolaşan daha çok aşkta hangi gerçeklerden korktuğumuz olsun:

“Beni aldattı, hep aldatılıyorum, ben artık kimseyi ve aşkı beklemeyeceğim aşka inanmıyorum zaten kim gerçek aşkı bulabildi ki ben artık beklemiyorum… Yine aynı şeyleri yaşayacağım, bir türlü mutlu olamayacağım, mutlu aşk mümkün değildir…”

Sizce aklımız ve kalbimiz bu endişeler ile yüklü iken hayatımızda tezahür eden aşk süreci nasıl olacaktır? Evet bize o korktuklarımızı, o muhteşem şekilde endişe duyduklarımızı ve işte o ha oldu olacak olan negatif ne inancımız varsa yaşatacak şekilde tabii ki sunuyor olacaktır. Siz karşınızdaki kişi yerinde olduğunuzda her an birlikte olduğunuz kişi sizin “aldatmanızı” ima ettiği durumda istemsiz olarak da olsa “farklı bir kişi ile ilişkinizin nasıl olacağını” düşünmeye başlarsınız… Veya karşınızdaki kişi “seni bırakıp giderim” şeklinde tehditler savurduğunda “evet bırakıp git” diyeceğiniz bir noktaya gelmeniz için ne kadar zaman geçmesi gerekir? Başka bir örnekte “bu ilişkide hep ben kaybeden taraf oluyorum” dediğinizde evet gerçekten karşınızdaki kişiye verdiğiniz ‘’beni kaybedeceksin’’ mesajını size yaşatması için sizce kaç kez duyması gerekiyor?

İşte tüm bu süreçlerde fark etmeden aşkın “beklemek” özelliğini yadsıyor oluruz. Peki sizce bizler her an aşk hakkında verdiğimiz bu mesajlara biraz daha farkındalık eklesek, aşkın “beklemeyi” sevdiğini en azından bu yazıyı şu anda okumakta olan sizlerle yeniden değerlendirsek? Örneğin tüm endişelerimizi, kuşkularımızı ve “hadi canım bana denk gelmeyecektir” dediğimiz her şeyi bir kenara bıraksak ve bugün yepyeni cümleler kursak?

“Aşk seni bekleyeceğim”… Beklemekten usanmadan, kalbim atarak, tekrar tekrar her anını içime çekerek, aynı çayın demini alması gibi her saniyenin içeceğim o muhteşem tadı bana bir adım daha yaklaştırdığına inanarak… Aşk seni bekliyorum, muhteşem gücünle bana geleceğini biliyorum, beni aradığına inanıyorum.

Bugün burada olmayabilirsin ama seni hissediyorum. Sen ki dağların delinmesine sebep, rüzgarların esmesine yol ve denizlerin köpürmesine deli olmuş aşk, uğruna kimlerin canını verdiği, seni biliyorum… Bugün oluşumla, her nefesimde bana benden daha yakın olacak, beni en derinime kadar ruhumla ve bedenimle görebilecek ve en önemlisi olduğum gibi sevmeyi kalpten kabul edecek bir kişinin varlığına güveniyorum… Ve işte aşk doğru zamanda yani ben seni en güzel halimle ne zaman anlayabileceksem hayatıma almaya razı olabileceksem ve en doğru mekanda, yani ben seni ne zaman en içten kucaklayabileceksem ve en doğru şekilde, senin bu mükemmel pembeliğin göz kamaştırıcı haliyle hayatımı doldurduğunda seni bekliyor olacağım… Seni beklemekten bir saniye bile pişman olmadan ve usanmadan ben tüm kalbimle, bedenimle, ruhumla ve “benliğimle” seni bekliyorum…

Evet aşk beklemeyi sever, aşk aşkı hak ettiğince bekleyeni, aşkın demine vardıkça kaybolanı, kayboldukça daha çok yananı işte o pervaneler gibi ateşe koşanı hem de deli gibi sever… Bu satırları şu anda okumakta olan sen; bugün, şu anda, bu cümleler yazılırken ve gözlerinden içine kadar ilerlemişken, beklemeye razı mısın, bugün aşk olmaya razı mısın?

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam